Geçmişten Günümüze Dokuma Makineleri

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE DOKUMA MAKİNELERİ

İnsan, avcılık ve toplayıcılığa dayalı bir hayat sürdüğü Paleolitik ve Mezolitik devirlerde örtünme ihtiyacını büyük ölçüde avladığı hayvan derilerinden karşılıyor olmalı idi. Bu nedenle, testilin ortaya çıkması yalnız örtünme ihtiyacına bağlanamaz . zaman içinde değişen iklim koşulları, insanları giyebilecekleri daha uygun giysel aramaya yönlendirmiş olmalıdır. Ancak bunun için hammadde ve daha da önemlisi onu işleyecek teknolojiye ihtiyaç vardı. İnsan bu iki dönemi hedefi ise ancak yerleşik hayata geçtiği ve üretimciliğe başladığı Neolitik devirde ulaşmıştır.

Dokunmuş kumaşların M.Ö. 6500 yılında kullanıldığına dair arkeolojik buluntuların mevcut olması, iki iplik sistemiyle tekstil yüzeyi oluşturma metodu olan dokumacılığın günümüzden en az 8000 yıl kadar önceleri de bilindiği ortaya koymaktadır. Neolitik taş derine ait olan ve karbonlaşmış halde bulunan bu eski dokuma kumaşlara yurdumuzda yapılan kazılarda da rastlanmıştır.

Doğu Anadolu’da yer alan ilk üretimciliğe geçişin en önemli yerleşmelerinden biri olan Çayönü’nde, koyunun yaklaşık olarak M.Ö. 7500 yıllarında evcilleştirildiği saptanmıştır. Yine tarihlere ait tabakada ele geçen ve yassı kemikten yapılmış bir bilekliğin, dokumayla ilişkisi olabileceği ileri sürülmüştür. Ancak, bu tarihlerde yerleşmede ağırşak ve dokuma tezgahı ağırlığının ele geçmemesi dokumanın kesin olarak başladığını kesin olarak başladığını gösteren kesin delillere sahibiz. Doğu Çatal Höyük’te de yapılan kazılarda, yanmış mezarlarda karbonlaşmış halde bez parçaları ele geçmiştir ve yapılan incelemeler sonucunda bunların yün cinsi bezlere ait oldukları saptanmıştır. Ancak Doğu Çatal Höyük’te ele geçen bez parçaları, bazı cevaplanması gereken soruları da beraberinde getirmiştir. Bu bezler nasıl dokunmuştur? Bu sorunun cevabı, dokuma teknolojisinin gelişim aşamasının bilinmesi açısından önemlidir. Kuşkusuz, bezlerin nasıl dokunduğuna ilişkin bilgiler o yerleşim yerinde ele geçen dokuma ile ilgili buluntulara dayandırılmaktadır. Doğu Çatal Höyük’te ise bu konuda farklı ve çelişkili görüşler ileri sürülmektedir. Bazı bilimler Doğu Çatak Höyük’te dokuma tezgahı ağırlığının bulunduğunu ve buna dayanarak bu tarihlerde dokumanın, ağırlıklı dokuma tezgahlarında yapıldığını ileri sürmüşlerdir. Bunun yanında, son yıllarda bu konuda çalışan bazı bilim adamları, Çatal Höyük’te mezarlarda ele geçirilen bezlerin iğne ile ve sepet örgüsüne benzer şekilde dokunduklarını belirtip ağırlıklı dokuma tezgahının henüz bu dönemde kullanılmadığını ileri sürmüştür.

Anadolu’nun dışında Kıbrıs, Girit Adaları’nda ve Yunanistan’da da yaklaşık M.Ö. 5500 yıllarından başlayarak dokuma ile ilgili buluntular ele geçmiştir. Görüldüğü gibi dokumayla ilgili en erken buluntular bazı belirsizlikler olsa da Anadolu’da ele geçmiştir. Bu buluntulara dayanarak dokumacılık teknolojisinin Anadolu’da ortaya çıktığını söyleyebiliriz.

Anadolu’da dokumacılığın Neolitik devir içinde de fazla bir değişikliğe uğramadan devam ettiğini görmekteyiz. Ortak Karadeniz Bölgesi’nde yer alan İkiztepe yerleşmesinde ilk Tunç dönemine ait seramik fırınlarının civarında çok sayıda dokuma tezgahı ağırlığının ele geçmesi, İkiztepe’nin bu dönemde dokumacılıkta önemli bir merkez olduğunu göstermektedir.

Bugün bildiğimiz dokuma formundan hiçbiri farklı olamayan ilk kumaşların, hasır örme tekniğinden esinlenerek ortaya çıktığı da iddia edilmektedir. İki iplik sisteminin birbiri içerisinden örgü oluşturacak biçimde ve birbirine 90°’lik açılarla geçirilebilmesi için, çözgü sistemi düşey olarak asılmakta, atkılar ise bunların arasında elle geçirilmekte idi. Bu durumda dokuma düzlemi önceleri düşey olarak kullanılmıştır. Bu ilkel dokuma tekniğinin gelişim göstererek dokuma tezgahı haline dönüşmesi M.Ö.4000 yıllarına rastlamaktadır.

M.Ö. 2000 yıllarına ait tabletlerden gerek Anadolu’dan diğer bir bölgelere ve gerekse dışarıdan Anadolu’ya doğru büyük boyutlu bir kumaş ticaretinin yaşandığını örenilmektedir. Ayrıca, ele geçen bu tabletlerden dokumanın nasıl yapıldığı, kumaşların isimleri ve kaliteleri ile ilgili de önemli bilgiler vardır. Örneğin; Anadolu’da çok yaygın dokunan yünlü bir kumaşın isminin Pirikannu olduğu bilinmekte. Bu bilgilerden, M.Ö. 2000 yıllarında Anadolu’da ve ona yakın bölgelerde artık dokumacılığın bir sanayi haline geldiği anlaşılmaktadır. Erken Hitit ve Hitit İmparatorluk döneminde, dokuma tezgahı ağırlıklarının artık M.Ö. 3000 yıllarındaki form çeşitliliklerini kaybetmeleri, belli büyüklükte ve formda dokuma tezgahı ağırlıklarının yapılmaya başlanması kanıtıdır.

Eski Yunan Vazoları Üzerine Çizilmiş Dokuma Tezgahları

Üzerinde ağırlıklı dokuma tezgahının çizildiği en erken vazo, M.Ö. 600 yıllarına tarihlenen bir Erken Korinth Aryballos’udur.

Erken Korinth Aryballos

Üzerine dokuma tezgahının resmedildiği ikinci örnek Metropolitan Müzesi’nde bulunan ve Attika’da üretilmiş olan bir Lekythos, Amasis ressamı siyah figür tekniğinde boyanmıştır ve M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında tarihlenmiştir.

Amasis Resamı’nın Lekythos’u

Ağırlıklı dokuma tezgahı, aynı ressam elinden çıkmış dört tane Boiotia Skyphos’u üzerine de Odysseus ve Kirke ile beraber çizilmiştir.Bu Skyphos’lar M.Ö. 5.yy.’ın sonlarına aittir. Ve Mısır yakınlarındaki Kabirion kutsal alanında ele geçtikleri için ressamına da Kabiros adı verilmiştir.

Boiotia Skyphos’u Başka bir Boiotia Skyphos’u

Vazolar üzerine çizilmiş olan dokuma tezgahlarına bakıldığında günümüz dokumacılarının tam tersine yukarıdan aşağıya doğru dokuma yapıldığı görülür. Yapılan dokumanın uzunluğu ise resimlerden tam olarak anlaşılmamaktadır. Bu tezgahların hepsinde dokuma bezin sarıldığı döndürme kirişi olması yanında, uzun dokuma için gerekli olan akışı gösterilmemiştir. En detaylı bilgi Chuisi Skyphos’unda, tezgahın üst kirişi üzerinde ip üzerinde ip yumağına benzeyen bazı şekiller olması yanında, bunların işlevi belli değildir.

İlk Dokuma Tezgahları

Keten, yün ve benzeri malzemeler eğrilip ip haline getirildikten sonra dokuma tezgahlarında dokunmuşlardır. Antik devirde üç çeşit dokuma tezgahı kullanılmıştır.

a) Yatay Yer Tezgahı : Yatay yer tezgahı ile ilgili en erken bilgileri, Mısır’da sülaleler öncesi döneme ait seramik üzerinde yer alan resimlerden elde edilmektedir. M.Ö. 2000 yıllarına ait Thebes’de bulunmuş bugün Metropolitan Müzesi’nde korunmakta olan Mebeskstre’nin mezarındaki bir resimden elde edilmiştir. Bu resimde, ipliklerin eğrilmesi ve yatay yer tezgahında dokunması ile ilgili sahneler vardır.

b) Alt ve Üst Kirişlere Sahip Dikey Dokuma Tezgahları : Alt ve üst kirişlere sahip dikey dokuma tezgahları ile ilgili ilk bilgileri Mısır’da 18. ve 19. sülaleler döneminde (M.Ö. 1500-1400) ait mezarlardaki duvar resimlerinde elde edilmiştir. Mısır’da kullanılan bu tezgaha benzer bir dokuma tezgahı, daha sonra Roma döneminde kullanılmaya başlamıştır. Roma döneminde, Anadolu’nun ve Kıta Yunanistan’ın klasik dokuma tezgahı olan ağırlıklı dokuma tezgahından sonra M.S. 1.yüzyılda bu dokuma tezgahı ortaya çıkmıştır.

Alt ve üst kirişlere sahip dikey dokuma tezgahı

Bu tezgahı, Roma’da Nerva Formu’ndaki frizde alan Athena ve Arakhne arasındaki dokuma yarışını işleyen kabartmalarda görülmektedir. Ayrıca, M.S. 2. y.y.’ın son çeyreğine ait bir mezar duvarında ve M.S.279 yılına ait Seleukina Severa’nın mezar taşının üzerinde de bu dokuma tezgahı yapılmıştır. Gerek erken dönemlerde Mısır’da kullanılan ve gerekse yukarıda sözü edilen Roma dönemine ait bu tezgah, bazı değişikliklere uğramakla beraber günümüzde Anadolu’da kullanılan ve ismi el tezgahı denen tezgahlarla aynı tezgahtır.

c) Uçları Ağırlıklı Dikey Dokuma Tezgahları : Uçları ağırlıklı dikey dokuma tezgahları, başta Anadolu’nun batısı ve Kıta Yunanistan olmak üzere Akdeniz çevresinde varolmuş kültürlerin kullandıkları dokuma tezgahıdır. Anadolu’da Kıbrıs ve Girit Adaları’nda Neolitik devire ait tabakalardan ele geçen dokuma tezgahı ağırlıkları bu tezgahların çok erken dönemlerden itibaren kullanılmıştır. Ayrıca Kıta Yunanistan’da Korinthos Şehri’nde de Neolitik dönemine tarihlenen bir konik ağırlık ele geçirilmiştir. Dokuma tezgahı ağırlıklarını andıran pişmiş toprak eserleri ayrıca, Kıta Yunanistan da ve Ege Adaları’nda birçok yerleşmede, Tunç Çağı’na ait tabakalarda rastlanmıştır.

Uçları ağırlıklı dikey dokuma tezgahı

Yine Tunç Çağı’nda, Anadolu’da da dokuma tezgahı ağırlıklarına rastlıyoruz. Bu dokuma tezgahı ağırlıkları bu günkü İsrail ve Lübnan sınırları içinde kalan birçok antik yerleşmede, Demir Çağı’na ait tabakalarda ele geçmiştir. Dokuma tezgahı ağırlıklarının Mısır’da da ele geçmesi, bu bölgede antik devir de yatay yer tezgahı ile uçları ağırlıklı dokuma tezgahı ile beraber kullanıldığını göstermiştir.

Avrupa da M.S. 3.yüzyıla kadar bilinmeyen ağızlık açma mekanizmaları Çin’de çok gelişme göstermiş, hatta ilkel jakar makinası diyebileceğimiz sistemlerle karmaşık desenli kumaşlar dokunabilmiştir. Şüphesiz bu gelişme Çin’in tek ipek üreticisi olması da büyük rol oynamıştır. Doğunun dokumacılıktaki üstünlüğü binlerce yıl devam etmiş, fakat bu esnada dokuma tezgahlarında sistem açısından büyük bir gelişmeye rastlanmamıştır.

Ağızlığın oluşumu ve atkının tefelenmesi, kumaş kalitesini önemli ölçüde ıslah etmiş olmasına rağmen büyük bir insan gücü gerektiren atkı atma işlemi mekanize edilmeden tam olarak dokumacılığın gelişmesi mümkün olmamıştır. Kumaşın eninin, dokumacı kolunun atışı ile sınırlandırılmış olması geniş kumaşlar için iki kişinin çalışmasını gerektiriyordu.

Dokumacılığın ve dokuma tezgahlarının gelişimi son 850 yıl içerisinde gerçekleştirilmiş bulunmaktadır.

Standart el tezgahı olarak belirtilen 12. yüzyıl dokuma sistemlerinde çözgü levendi arkaya, kumaş silindiri ise öne takılmaktadır ve çözgüler yatay gerdirilmektedir. Tarak.şasiye yukarıda salınım yapabilecek biçimde mafsallanmıştır. Gücü çerçeveleri, çözgü tabakasının altında bulunan pedallar ayakta basılarak çalıştırılmaktadır. Pikeler bulunmamakta ve mekik elle fırlatılmaktadır. Dokumacı tezgahın önünde bir sıraya oturmaktadır.

Sonraki 600 yıl içerisinde geniş dokuma tezgahları tasarımında önemli bir değişiklik olmamıştır. Karmaşık desenler pedallarla dokunamayacağı için tezgahın üst kısmında ayrıca bir insan tarafından çözgü gruplarının ayrıca kaytanlar vasıtasıyla kaldırılması gerekiyordu. Fakat temel tezgah dizaynı hiç değişmeden kalmıştır.

Dokuma tezgahının, dokuma makinası haline gelmesi üç temel sistemin; atkı atma, ağızlık açma ve tefe vurma sistemlerinin mekanize edilerek, kol gücü yerine de başka bir gücün kullanılmasıyla mümkün olmuştur. Değişik enerji tiplerinin arasında 1500 yılında Leonardo De Vinci su ile çalışan bir tezgahı düşünmüştür.

Dokuma tezgahının tasarımında 18.yüzyıla kadar önemli bir gelişme görülmemekle birlikte flaman dokumacıların birtakım çalışmaları olduğunu ve bunların İngiltere’de tezgah imalatına yeniden yön verildiğini bilmekteyiz. Bu dönemin sonunda henüz insan gücünden başka bir enerji kullanımı söz konusu değilken, 1733 yılında İngiliz John Kay mekiğe tekerlekler takıp, basit bir mekanizma yardımıyla fırlatılmasını sağlamıştır. Çok basit gibi görünen bu sistem geliştirme işi, dokuma işlemini çok kolaylaştırmış ve üretimi olağanüstü artırmıştır. Çünkü dokumacı, ayakları ile pedallara basıp ağızlık açarken tek eliyle ortadan sarkan bir ipi çekerek atış yapabilmektedir. Yine tek elle salınım yaptırılan tarak atkıyı tefelemektedir. Enerji ve zamanlama, tamamı ile insan gücü ve atkı ile temin edilmesine rağmen ilk mekanizmalar kullanılmaya başlanmış olmaktadır.

VARGEL TEZGAHI

Dünümüzde yaklaşık 250 yıl önce, eğirme makinelerinde bir dizi geliştirici yenilik yapıldı. İngiliz Richard Arkwright’ın 1769’da geliştirdiği Vargel Tezgahı, önce ipliği çekiyor ve bir makaraya ya da bobine sarılırken bükülüyordu. On yıl kadar sonra Samuel Crompton, aynı anda bin kadar ipliği eğiren “çıkrık makinesi”ni yaptı.

Ticari bir kullanıma sahip olan ilk mekanik dokuma tezgahını Dr. Edmund Cartwright isimli bir İngiliz mucidi 1785’de gerçekleştirmiş ve patentini almıştır. Daha sonra bu tasarımını geliştiren Cartwright dokuma makinası sayılabilecek bir sistem imal etmiştir.

Çocuk işçiler yeni makinelerle birlikte dokumacılık evlerden,bu makineleri çalıştır su gücünün ya da buhar gücünün bulunduğu fabrikalara taşındı. Böylece, kopan ipleri onarmak yada kırpıntıları toplamak için, makinaların altına kolayca girebilecek küçük yaşta çocuklar fabrikalarda çalış tırılmaya başlandı.

İngiltere’de özellikle atkı atma sisteminin geliştirilmesi ve tezgahın mekanize edilmesi yönünde çalışmalar devam ederken, Fransa’da daha çok desenlendirme faktörünün ön plana çıktığı görülmektedir. Fransız dokumacı ve mucitleri ağızlık açma sisitemleri üzerinde uğraşmışlardır. 1725’de Basile Bouchon tarafından “kaldırılması gereken çözgüleri şeçmek için “ bir delikli karton yardımıyla çalışan ilk otomatik ağızlık açma cihazı bulunmuş ve daha sonra Falcon 1728’de delikli karton zincirini kullanmıştır. Vaucanson, bu mekanizmaları geliştirmiş ve ağızlık açma sistemlerinin gelişimi Jacquard’ın kendi ismiyle anılan Jakar makinasını icad etmesiyle doruğa ulaşmıştır.

Tezgahın mekanik hale getirilmesinden sonra ortaya yeni bir sorun çıkmış bulunuyordu. Bu herhangi iplik kopuşu veya arıza anında tezgahın durdurulması ve masuranın bitmesi halinde de mekiği değiştirmek için çalışmanın kesilmesi gereği idi. 1796 ‘da Robert Miller tarafından, kısa atkı atıldığında tezgahı durduran bir mekanizma yapılmıştır. Daha sonra atkı kopuşu ya da mekiğin boş bitmesi durumunda tezgahı durduran mekanizmalar yapılmış olup 1822’de İngiliz mühendis R.Rrobert, o ana kadar olan tüm gelişmeleri bir araya getirerek ve bu mekanizmalardan yararlanmak süretiyle bir dokuma makinası ortaya sunmuştur. Bu makinadan çok sayıda imal edilmiştir.

Boşalan masuraların değiştirilmesi sorunu, Amerika’ya göç eden J.H.Northop tarafından yapımına İngiltere’de başladığı “otomatik bobin değiştirme” sisteminin 1894’de tamamlanmasıyla halledilmiştir. Tasarımının esası halen muhafaza edilen bu mekanizma dokumacılık tarihinin en önemli icatları arasındadır.

Kancalarla atkının atılabileceği düşünülerek ilk patent 1898’de alınmıştır. Bu konuda 1925’de Gabler sistemi, 1930’da ise Dewas sistemi geliştirilmiştir.

Hava jeti ile atkının atılabileceği ilk kez 1914 yılında düşünülmüş ise de gerçekleşebilmesi ve ticari bir önem kazanması için 1980’lere gelinmesi icap etmiştir.

1980’li yıllardan sonra elektronik ve bilgisayar sistemlerinin çok hızlı bir şekilde gelişmesinin ardından dokuma makinalarında da özellikle üretim hızlarında yani atkı atma hızlarında sürekli artış görülmektedir.

DOKUMA MAKİNALARININ SINIFLANDIRILMASI

Dokuma makinalarının sınıflandırılmasını çeşitli şekillerde yapmak mümkündür. Faz sayısına, atkı atma sistemine, ağızlık açma mekanizmasına, atkı besleme yöntemine göre sınıflandırmalar yapılmıştır.

1.) Faz sayısına göre dokuma makinalarının sınıflandırılması:
a) Tek faz dokuma makinaları
b) Çok fazlı dokuma makinaları:
1. Yuvarlak dokuma makinaları
2. Düz çok fazlı dokuma makinaları

2.) Atkı atma sistemine göre dokuma makinalarının sınıflandırılması:
a)Mekikli dokuma makineleri:
1)El tezgahları
2)Mekanik dokuma makinaları
3)Otomatik dokuma makinaları
b) Mekiksiz dokuma makinaları:
1)Balistik atkı açma sistemleri ( Mekikçikli dokuma makinaları):Tek veya çok mekikçikli dokuma makinalarını kapsamaktadır.
2)Kancalı dokuma makinaları
3)Akışkan jetli dokuma makinaları

3.)Ağızlık açma mekanizmalarına göre dokuma makinalarının sınıflandırılması:
a)Kamlı dokuma makinaları
b)Armürlü dokuma makinaları
c)Jakarlı dokuma makinaları

4.)Atkı besleme sistemine göre dokuma makinalarının sınıflandırılması:
a) Atkı rezervesinin, atkı taşıyıcı ile taşındığı sistemler. Bu sistemler arasında klasik mekikli ve düz çok fazlı dokuma makinaları bulunmaktadır.
b) Atkının harici bir bobinden sağınım yapılması
1.)Turuncu mekikçik, jetle atkı atma sistemli ve kancalı tezgahlar , atkı ipliğinin uçunu sıkıca tutarlar. Atkı ucunun ve sağılsının hızı, taşıyıcının hızına eşittir.
2.)Atkının ilmek (U) şeklinde atıldığı durumda vemasurasız dokuma makinalarında ,havın bir bacağı sonradan ağızlığa yatırıldışı için,atkı ipliği ağızlık ortsına kadar iki misli hızla bobinden çekilir.(Gabler sistemi)

tekstilterbiye.com