1.GİRİŞ
Triklosan 30 yılı aşkın süredir antibakteriyel bir madde olarak ticari ürünlerde yaygın olarak
kullanılmaktadır. Sabunlar, deodorantlar, kozmetikler, temizleme losyonları, plastikler, diş macunları ve
antibakteriyel tekstil ürünleri bu ticari ürünlerin başlıcalarını oluşturmaktadırlar [1, 2, 3, 4]. Tekstil
endüstrisinde kullanılan başlıca antimikrobiyal maddeler; metal ve metal tuzları, fenoller, kuaterner
amonyum tuzları ve organo silikonlardır. Fenol grubuna dahil olan triklosan da yaygın olarak
kullanılmaktadır [5]. Avrupa Birliği’ne ait 2006 yılı triklosan tüketim miktarının yaklaşık 450 ton olduğu
rapor edilmektedir. Bunun % 85’inin kişisel bakım ürünlerinde, % 5’inin tekstil ürünlerinde % 10’unun
da plastiklerde ve gıdalarla temas eden ürünlerde kullanıldığı rapor edilmektedir [3, 6]. 1999-2000
yıllarında Amerika Birleşik Devletlerinde gerçekleştirilen bir çalışmada farklı su kaynaklarından alınan
numuneler 95 farklı kimyasal açısından incelenmiştir, ve sonuçta en yüksek konsantrasyona sahip
kimyasallardan bir tanesinin de triklosan olduğu görülmüştür. Yine araştırmacılar özellikle deniz
canlılarının vücutlarında çok yüksek miktarda triklosan tespit etmişlerdir. Çevre Koruma Ajansı doğada
bulunan triklosanın bir kısmının ultraviyole ışınların etkisi ile bozunarak toksik dioksine dönüştüğünü
rapor etmiştir. Dioksinlerin besin zincirine ulaşmasının ise kötü sonuçlar doğuracağı rapor edilmektedir
[1].
2.TRİKLOSANIN ANTİMİKROBİYAL MADDE OLARAK TEKSTİL ÜRETİMİNDE
KULLANIMI
Triklosan tekstil endüstrisinde sıklıkla kullanılmaktadır. Triklosan yünlülerde kötü koku oluşumunu
engellemek, sentetik, karışım ve non-wovenlarda bakteri ve mantar üremesini engellemek ve miteları
tekstil materyallerinden uzak tutmak amaçlarıyla kullanılmaktadır [6].
Avustralya hükümetinin 2009 yılında yayınladığı bir rapora göre 2001-2005 yılları arasında
Avustralya’ya ihraç edilen tekstil ürünlerinin içerdiği triklosan miktarı % 1-% 20 arasında değişmektedir.
Rapor 2001-2005 yılları arasında yaklaşık 1 ton triklosan içeren tekstil ürününün kullanıldığını ifade
etmektedir. Aynı raporda Avutralya’da , yün yatak-yorgan üretiminde, döşemelik kumaşlarda, havlularda,
yünlü tekstil ürünlerinde, perdelik kumaş üretiminde, deniz ve spor kıyafetlerde, çoraplarda, iç
çamaşırlarda, ayakkabı astarlarında, fermuarlarda, eldivenlerde, cerrahi maskelerde, non-woven
ürünlerde, uyku tulumlarında ve izolasyon tekstillerinde triklosan kullanıldığı belirtilmektedir [6].
Triklosan tekstil metaryallerine lif çekim aşamasında ilave edilebilmekte, bitim işlemi olarak
uygulanabilmekte ya da kaplama şeklinde aktarılabilmektedir [6].
3. TRİKLOSANIN ETKİ MEKANİZMASI VE TOKSİSİTESİ
Triklosan gram-pozitif ve gram-negatif bakteriler üzerinde bakteriyostatik etki göstermektedir bunun yanı
sıra antifungal ve antiviral özelliklerinin de olduğu bilinmektedir [2, 5]. Triklosan mikroorganizmaya ait
ENR (enoyl-acyl redüktaz) enzimini bloke ederek lipid sentezini inhibe etmektedir. Böylece
mikroorganizmanı gelişmesini ve bölünerek çoğalmasını engellemektedir [2].
Triklosanın, Avrupa Birliği Kozmetik direktifleri doğrultusunda 1986 yılında kozmetik ürünlerde
koruyucu madde olarak % 0,3 konsantrasyona kadar, gıdalarla temas eden materyallerde 5 mg/kg, tekstil
materyallerinde (özellikle spor giyimde) ve plastik (plastik ambalajlar, fırçalar) materyallerde % 0,3
konsantrasyonda kullanılabileceği onaylanmıştır [3]. Japonya hükümeti ise kozmetiklerde
kullanılabilecek maksimum triklosan miktarını % 0,1 olarak belirlemiştir. Kanada’da ağız bakım
ürünlerinde izin verilen triklosan miktarı % 0,03, kozmetik ürünlerde ise % 0,3’tür. Avustralya hükümeti
tarafından 2009 yılında hazırlanan rapora göre triklosan, gözler, solunum sistemi ve deri için irrite edici
ve solunması toksik olarak tanımlanmıştır [6].
Teknolojik Araştırmalar: TTED 2013 (1) 14-17 Tekstil Endüstrisinde Triklosan Kullanımına Farklı Tekstil ..
16
Triklosanın insan sağlığı üzerindeki etkileri ile ilgili yapılan çalışmalar genellikle fareler, tavşanlar,
köpekler ve maymunlar ile sürdürülmektedir [2, 3]. Triklosan içeren ürünler ile temas sırasında triklosan,
cilt, burun ve ağızdan vücuda alınmaktadır. Ayrıca triklosanın deniz, göl ve yer altı sularına karışması ile
besin zincirine ulaşması sonucu özellikle deniz ürünleri gibi yiyeceklerden de triklosan insan vücuduna
alınmaktadır [2]. Amerika’da da yapılan bir dizi çalışma sonucu triklosan içeren kişisel bakım ürünlerini
fazlaca kullandığını ifade eden 36 emziren anne üzerinde yapılan bir çalışmada, annelerin sütlerinde
önemli miktarlarda triklosan saptanmıştır [2]. Çalışmalar triklosanın erkek vücudunda androjenleri, dişi
vücudunda östrojeni etkilediğini ortaya çıkarmıştır. Triklosanın hamile koyun vücudunda fetüs ile
plasenta arasındaki transportu etkilediği görülmüştür. Bu durumun anormal gelişimlere neden olabileceği
rapor edilmiştir. Triklosanın özellikle dişilerde meme kanserlerini tetikleyebileceği rapor edilmiştir.
Tavşanlar üzerinde yapılan bir dizi çalışmada erkek tavşanlarda triklosanın sperm sayısını azalttığı, üreme
organlarında doku tahribatına yol açtığı, erkeklik hormonlarını bozduğu rapor edilmektedir [2]. Tiroidin
gelişim ve metabolizma üzerinde hayati etkilerinin olduğu bilinmektedir. Tiroid hormonu fetüslerin ve
küçük çocukların gelişimi üzerinde oldukça etkili bir hormondur. Çalışmalar tirodin tavşanlarda tiroid
hormon seviyesini düşürdüğünü ve kurbağalarda metamorfoz zamanını değiştirdiğini göstermiştir [2, 7].
4. SONUÇ
Triklosan uzun yıllardır antimikrobiyal özelliği nedeniyle pek çok ticari üründe kullanılmaktadır. Son
yıllarda özellikle Amerika ve Avrupa Birliği’nde hükümetler giderek artan triklosan kullanımı ve ileride
yaşanabilecek olası toplum sağlığı sorunları konusunda farkındalık yaratmak amacıyla kapsamlı
araştırmalar yaparak sonuçlarını raporlar halinde yayınlamaktadırlar. Yapılan çalışmalar genellikle deney
hayvanları ile gerçekleştirilmektedir. Deneyler sonucu tekrarlayan dozlara sürekli maruz bırakılan deney
hayvanlarında; hormonal sorunların yaşandığı, fetüsde gelişim geriliği ve anomalisi görüldüğü, üreme
sistemi ve organları üzerinde olumsuz sonuçlar gözlendiği, emziren annelerin bebeklerinde triklosana
rastlandığı rapor edilmektedir. Pek çok raporda triklosan gözler, solunum sistemi ve cilt için irritan
kategoride gösterilmektedir. Triklosanın kanserojen etkisi ve tümör oluşumu ile ilişkisi konusunda ise
henüz çok kesin sonuçlar bulunmamakla birlikte çalışmalar devam etmektedir. Bu çalışmalar ışığında
bazı hükümetlerce triklosan kullanımına sınırlamalar getirilmektedir. Hijyen konusunun her geçen gün
daha da önem kazandığı dünyamızda triklosan içeren ürünlerden uzak durabilmek neredeyse imkansız
hale gelmiştir. Bu bağlamda triklosan içeren tekstil ürünleri de direkt ciltle temas ettiği için önemli bir yer
tutmaktadır. Şu an güvenli olduğu düşünülerek kullanılan pek çok ürünün ileride ne gibi sağlık
sorunlarında yol açacağı henüz bilinmemektedir. Bu nedenle insan sağlığı için güvenilirliği kesin
kanıtlanmamış, araştırmaları devam etmekte olan ürünlere temkinli yaklaşmak yerinde olacaktır. Bu
konuda toplumda farkındalık yaratılması ve bir takım sınırlandırmaların getirilmesi ise devletler
tarafından üstlenilmesi gereken bir sorumluluktur.
Candan CAN