Türk tekstil sektörü, son dönemde keskin daralmalar yaşarken aynı zamanda önemli bir büyümeye de tanık oldu. 2019'da pandemiyle yükselen trend, 2023 ve 2024'te ciddi bir revizyon dönemine girdi. Ancak 2025 yılı, yeni bir denge yılı olarak karşımıza çıkıyor. Bu bağlamda, sektörün mevcut durumuyla ilgili en sık gündeme gelen konulardan biri olan "Tekstil Türkiye'den Çıkıyor mu?" sorusu, saha analizleri ve ilişkili verilerle değerlendiriliyor.
Pandemi Sonrası Büyük Sıçrama
2020'de küresel tedarik zincirlerinde yaşanan aksaklıklar, Türkiye'nin Avrupa ve ABD pazarlarına yakınlığı nedeniyle tekstil üretimindeki üstün konumunu net bir şekilde ortaya koydu. Bu dönemde tekstil sektörü şu rakamlarla dikkat çekti:
-
Tekstil hammadde ihracatı: Bir yılda 7,1 milyar dolardan 10,2 milyar dolara %40'lık büyüme.
-
Hazır giyim: 17 milyar dolardan 22,2 milyar dolara %30'un üzerinde artış.
-
Halı sektörü: 2 milyar dolardan 2,75 milyar dolara %34 büyüme.
Bu büyümeye paralel olarak sektör, makine ve teknolojiye çok ciddi yatırımlar yaptı. Yüksek talebe karşılık, makine üreticileri teslimatları iki yıl sonraya tarihlenen siparişler aldı.
Makine Talebinde Patlama
Bu dönemde Türkiye'ye satılan tekstil makineleri adeta rekor kırdı:
-
Önde gelen Avrupalı makine üreticileri, Türkiye'den gelen siparişlerin bir önceki yıla göre %100'ün üzerinde arttığını açıkladı.
-
Yerli ve Çinli üreticiler de bu sipariş dalgasından faydalandı.
Ancak pandemi sonrası dönemdeki kritik gelişmeler, bu büyümeyi tersine çevirmeye başladı.
Çin Rekabeti ve Daralan Pazar
Pandemi sonrası küresel ekonominin normale dönmesi, tekstil sektöründeki arz-talep dengesini kökten değiştirdi. ABD ve AB gibi büyük pazarlardaki resesyon ve yükselen enflasyon tüketim alışkanlıklarını etkilerken, diğer yandan pandemide üretim kapasitesini artıran Çinli firmalar, Türk tekstil üreticilerinin pazar payını önemli ölçüde daralttı. Artan envanter yükü, yüksek faiz-düşük kur politikası ve finansmana erişim sorunları, sektörü ciddi bir darboğaza soktu. Özellikle büyük yatırım yapan firmalar, ekonomik krizin baskısı altında ayakta kalmaya çalışıyor.
Türk Tekstil Üreticilerinin Temel Sorunu: Yüksek Maliyet Baskısı
Son yıllarda Türk tekstil sektörünün karşılaştığı en büyük yapısal sorunlardan biri, hızla artan üretim maliyetleri oldu. İşçilik maliyetleri şüphesiz listenin başında geliyor. Tekstil sektörünün emek yoğun yapısı, özellikle hazır giyim alt segmentinde işgücü verimliliğiyle rekabet etmeye çalışan bir modelle işliyor. Ancak bu yapı, 2020'den bu yana yaşanan makroekonomik gelişmeler nedeniyle ciddi baskı altında kaldı.
Ücretler Arttı, Rekabet Zayıfladı
2020'de Türkiye'deki ortalama bir tekstil işçisi işverene yaklaşık 700 dolara mal olurken, 2025'te bu rakam 1.600 doların üzerine çıktı. Bu artış, sadece asgari ücretin nominal olarak yükselmesinden değil, aynı zamanda döviz kuru baskısı, vergi yükü ve SGK primleri gibi dolaylı maliyetlerden kaynaklanıyor. Bu eğilim, Türkiye'yi geleneksel olarak ucuz işgücü avantajıyla rekabet eden ülkelerden hızla uzaklaştırdı.
Döviz Kuru ve Finansman Politikaları Ek Baskı Yarattı
Yüksek işçilik maliyetlerine eşlik eden bir diğer sorun da düşük kur-yüksek faiz politikası oldu. Düşük kur, ihracata bağımlı tekstil firmalarının gelirlerini baskılarken, yüksek faizler yeni yatırımlar için gereken finansmana erişimi neredeyse imkansız hale getirdi. Nakit akışı bozulan ve üretim hacmini sürdürmekte zorlanan birçok firma, bu dönemde üretimi yeni pazarlara kaydırma stratejisini düşünmeye başladı.
Yurtdışı Yatırım Eğilimi: Mısır Örneği
Bu maliyet baskıları altında hareket eden birçok Türk hazır giyim üreticisi, özellikle Kuzey Afrika ve Güney Asya ülkelerinde, başta Mısır olmak üzere üretim tesisi kurma veya üretimi taşeronlaştırma yoluna gitti. Mısır, son yıllarda Türk yatırımcılar için öne çıkan bir destinasyon oldu; serbest bölgeleri, düşük işçilik maliyetleri ve avantajlı ihracat odaklı uygulamalarıyla büyük bir tercih haline geldi.
Ancak bu geçiş beklenildiği kadar sorunsuz olmadı. Birçok Türk şirketi, bürokratik engeller, üretim disiplinindeki farklılıklar, lojistik zorluklar ve güvenlik endişeleri nedeniyle Mısır'da istenen verimlilik ve sürdürülebilirliği yakalayamadı. Bazı yatırımcılar, bu bölgelerde başlattıkları üretim kapasitelerinden vazgeçerek Türkiye'ye dönme kararı aldı.
Kalıcı Çözüm: Katma Değerli Üretim
Bu gelişmeler ışığında, sektör paydaşları için sadece maliyet avantajıyla rekabet etmenin artık sürdürülebilir olmadığı netleşti. Yükselen maliyetleri yönetmek için kalıcı çözüm olarak:
-
Teknik tekstil üretimi,
-
Akıllı kumaşlar ve fonksiyonel ürünler,
-
Markalaşma ve doğrudan son tüketiciye ulaşan modeller,
-
Dijitalleşme ve otomasyon yatırımları
ön plana çıkıyor.
Yüksek maliyet yapısına rağmen, Ar-Ge ve inovasyon odaklı bir üretim modeli geliştiren firmalar, küresel pazardaki varlıklarını sürdürebiliyor ve daha düşük hacimlerle daha yüksek kar marjlarına ulaşabiliyor.
Peki Sonrası Ne Olacak?
Krizden Dönüşüme: Tekstil Sektörü Yeni Bir Başlangıca Hazırlanıyor
Son beş yılın değerlendirmesinde, Türk tekstil sektörünün pandemiyle başlayan ve kısa sürede rekor büyümeye tanık olan bir dönemden, rasyonalizasyona zorlandığı bir daralma dönemine evrildiği açıkça görülüyor. 2020 ve 2021'de %30-40 büyüme gösteren tekstil hammaddeleri, hazır giyim ve halı sektörleri, 2023 itibarıyla bu "balon büyüme" etkisinden kurtulmaya başladı. Bu düşüş bazıları için sürpriz olsa da, sektörün yakından takipçileri için beklenen bir revizyondu.
Pandemi Sonrası Rasyonel Dönüşüm
-
Hazır giyim ihracatı, 2022'de 22,2 milyar dolardan 2023'te 20,6 milyar dolara (%7,3 düşüş) geriledi, 2024'te ise %4,3 daha azalarak 19,7 milyar dolara indi.
-
Tekstil hammadde ihracatı da benzer şekilde 2023'te %7,4, 2024'te %4,3 daralarak 9,042 milyar dolar seviyesine geriledi.
-
Halı sektörü de bu daralmadan nasibini aldı; ihracat 8,7 milyar dolardan 8,1 milyar dolara düştü.
Sektörün iki yıldır dibe vurmasını beklediği kriz dönemi, 2025'te nispeten bir dengeye ulaşmış görünüyor.
2025 Verileri Ne Gösteriyor?
2025'in ilk altı ayına ait dış ticaret verileri, sektörde yeniden bir istikrar eğilimi olduğunu ortaya koyuyor:
-
Tekstil hammadde ihracatı, 2024'ün aynı dönemine göre 4,616 milyar dolardan 4,737 milyar dolara yükseldi.
-
Hazır giyim ihracatı düşüş eğilimini sürdürerek 1,374 milyar dolardan 1,300 milyar dolara geriledi.
-
Halı ihracatı ise 8,688 milyar dolardan 8,125 milyar dolara düştü.
Bu rakamlar, sektörün bazı alt segmentlerinde toparlanma belirtileri gösterirken, diğerlerinin hâlâ daralma yaşadığını ortaya koyuyor.
Tekstil Makinelerinde Dönüşüm Başlıyor
Makine alt sektörü dikkat çekici bir gelişme gösteriyor:
-
2025'in ilk çeyreğinde tekstil makine ihracatı %13,8 artarak 298 milyon dolardan 339 milyon dolara yükseldi.
-
Aynı dönemde ithalat 553 milyon dolardan 462 milyon dolara düşerek sektörün net dış ticaret pozisyonunu iyileştirdi.
Bu, yerli makine üreticilerinin güçlendiğini ve yabancı bağımlılığın azaldığını gösteriyor.
2025: Resesyon Değil, Hazırlık Yılı
Tüm bu veriler ışığında, 2025 Türk tekstil sektörü için bir "daralma" yılı değil, daha çok bir hazırlık ve yeniden yapılanma yılı olarak değerlendiriliyor. Firmalar, mevcut kapasitelerini korurken üretim süreçlerini daha verimli hale getirmeye, maliyetlerini optimize etmeye ve daha yüksek katma değerli üretim modellerine geçiş yapmaya çalışıyor.
2026'ya Doğru: Umut ve Strateji Yılı
Sektörün önde gelen oyuncuları, 2026'yı "patlama yılı" olarak planlıyor. Yenilikçi çözümlere, sürdürülebilir üretim modellerine ve Ar-Ge'ye yatırım yapan firmalar, krizi aşma ve rekabet güçlerini artırma yolunda ilerliyor. Bu süreci başarıyla yöneten işletmelerin sadece ayakta kalmakla kalmayıp, küresel ölçekte söz sahibi olmaya devam edeceği öngörülüyor.
Kaynak: https://www.textotex.com/en/news/specialnews/are-textiles-leaving-turkey-.html?utm_source=chatgpt.com