Geçen hafta moda severler Paris Couture Haftası’nda buluştu. Dünyanın içinde bulunduğu karamsar politik, sosyolojik ve ekolojik durumlardan kopuk, adeta kaçış duygusu yaşatan defileler birbiri ardına sergilendi.
Erkek moda haftasının ve bazı markaların ‘Pre-fall’ koleksiyon sunumlarının hemen akabinde gerçekleşen Paris Couture Haftası’na Chanel, Valentino, Givenchy modaevleri ve ünlü şarkıcı Celine Dion damgasını vurdu. İkonik Fransız aktris Catherine Deneuve’ün efsane tasarımcı Yves Saint Laurent tasarımlı couture kıyafetleri Christie’s Müzayede Evi tarafından satışa çıkarıldı.
Her ‘haute-couture’ moda haftasında sorulan ve koleksiyonları bu eksende sorgulatan “Couture giyim modern olabilir mi?” sorusu yine sergilenen defilelerde akıllardaki soruydu. Özellikle de son yıllardaki hazırgiyim sektörünün birbirine benzer ve hatta yer yer sıradan olarak adlandırabileceğimiz, ticari koleksiyonlar sunmasına karşılık, couture koleksiyonları işte o beklenen heyecanı ve yaratıcılığı tatmin ediyor. Dior’un Musée Rodin’in içine bir ‘sirk’ kurması, Chanel’in Grand Palais içerisine bahçeli bir villa seti yaratması gibi izleyicilere tümden bir deneyim yaşatan defileler Paris Couture Haftası’nın öne çıkan rüya setleriydi.
GIVENCHY
Riccardo Tisci’den bayrağı devraldığından beri çizgisinin Givenchy modaevi ile uygun olup olmadığı tartışılan Clare Wright Keller, artık çok daha kendinden emin ve güçlü koleksiyonlara imza atıyor. Özellikle de Sussex Düşesi Meghan Markle’ın gelinliği ve sonrasında da giydiği birçok kıyafette imzası bulunan tasarımcı en son ‘British Fashion Awards’da yine Meghan Markle’ın sürpriz sunumu ile ‘yılın tasarımcısı’ ödülünü aldığından beri.. Modaevinin tarihi mirasını en modern şekilde yorumlamaya en büyük önemi vermesi, zaman zaman fazla klasik ve şaşırtmayan tasarımların güvenli limanında kalmasına yol açsa da, beraber çalıştığı Vogue Paris‘ in moda editörü Suzanne Koller ile işbirliğiyle heyecan yaratıyor.
CHANEL
Grand Palais içinde kurduğu bambaşka set tasarımları ile moda haftasının en sürprizli şovunu gerçekleştirme unvanını elinde tutan Karl Lagerfeld, bu kez dışarda kar fırtınası devam ederken izleyicileri İtalyan bir villanın havuzlu, palmiyeli bahçesinde ağırlıyordu. Koleksiyonu için 18.yüzyıl siluetlerinden ve detaylarından ilham alan tasarımcı, el boyama işlemeler, kurutulmuş çiçeklerin nakşedildiği organze, şifon ve danteller, deriler ve modaevinin imzası haline gelen tüvitleri atölyenin müthiş işçiliği ile harmanlamıştı. Finalde gümüş çiçeklerle işlenmiş bir mayo-gelinlik villanın bahçesinde salınırken, İtalya’nın ikonik şarkıcısı ‘Mina’ nin 1 hit parçası ‘Parole Parole’ modellere eşlik ediyordu. İlk defa defile sonunda selam vermeye ‘çok yorgun’ olduğu için çıkmayan Lagerfeld, yine moda haftasının en görkemli şovlarından birine imza atmayı başarmıştı.
VALENTINO
hurriyet.com.tr