Whatsapp Tekstil Kursları Destek Hattı

Türk kadını dekolteyi seviyor

Dünyaca ünlü yıldızları giydiren Atıl Kutoğlu, 18 Şubat tarihinde bir başarıya daha imza atacak.
 
18-19-20 Şubat’ta Paris’te gerçekleşecek dünyanın en önemli tekstil ve kumaş fuarı Premiere Vision’da 2014 yılının bütün kostümlerini tasarlayan Kutoğlu, “Fuarın 250 bayan çalışanı, trend elçileri ‘Atıl Kutoğlu’ imzalı kıyafetler giyecekler. Bu Türk tekstili için çok büyük adım olacak. Çünkü 7-8 sene öncesine kadar bu fuar Türk firmalarını kabul bile etmiyordu. Sadece AB üyelerinin firmaları yer alıyordu. Bu açıdan baktığımızda gelinen nokta Türk tekstil sektörü için çok önemli bir başarı” diyor. Ünlü modacıya göre Türk kadını dekolteyi seviyor ve Avrupalı kadın daha kapalı kıyafetleri tercih ediyor.
 
MEZİN DEDEYİ
mezin.dedeyi@aksam.com.tr
 
Modacı kimliğinizi biliyorum; ama sizi tanımak istiyorum nerede doğdunuz, nasıl bir sosyal çevrede yetiştiniz? Bu meslekte nasıl karar kıldınız?
İstanbul’da doğdum ama bir yaşında Bursa’ya taşınmışız. Babam yüksek kimya mühendisiydi ve sentetik iplik sektöründe görev yaptı. Şık komşularımızın ve annemin arkadaşlarının ziyaretleri sırasında, onların giyimlerine ve aksesuvarlarına duyduğum ilgi ve merakla da bu moda tutkusu belki o zamanlar yavaş yavaş oluştu bende. Bir kız kardeşim var.
 
Ya anneniz? 
Annem mimarlık eğitimi almıştı.  Resim yapardı. Dekorasyona da çok meraklıdır. Daha sonra Alman Lisesi’ni kazandım. Ortaokul yıllarımda annemle gittiğimiz Vakko defilelerinde, moda aşkını keşfettim. 
 
İlk kime tasarım yaptınız?
Alman Lisesi’ndeki sınıf arkadaşlarım tasarımlarımı alıp terzilerine, annelerine, diktiriyorlardı. Ailemin benim için Vitali Hakko’dan randevu aldığını ve tek başıma gidip çizimlerimi sunduğumu hatırlıyorum. Sonra staj için gidip gelmeye başladım. 
 
Hayatınızın dönüm noktası aslında Viyana değil mi?
Bir akşamüstü üniversiteye derse giderken tramvayda Viyana Belediye Başkanı Helmut Zilk’a rastladım. Peşinden koştum ve korumalarını aşıp, “Ben Viyana’da okuyan bir Türk öğrenciyim ama hayalim moda dünyasına adım atmak, bir defile yapmak, bir koleksiyon sergilemek” dedim. Aradan bir hafta geçmeden Viyana Belediyesi’nden aradılar ve Başkan’a çizimlerimi gösterme imkânım oldu. Türkiye’de tekstil dünyasındaki dostlarımdan da yardım istedim ve bir koleksiyon hazırladım. Viyana Belediyesi’nin desteğiyle ve rektörümüzün gururlu ev sahipliğiyle ilk defilemi yaptım. Yani Viyana Ekonomi Üniversitesi’ni de Alman Lisesi’ne çevirdim. Avrupa’nın en iyi ikinci üniversitesi büyük bir defile galasına sahne oldu. Doğu Roma’dan Osmanlı’ya ve günümüze İstanbul’un tarihçesini, Cumhuriyet Türkiye’sini anlatan güzel bir defile oldu ve çok ses getirdi. 
 
Bugün uluslararası alanda tanınan bir modacısınız. Bugünlere gelmek zor oldu mu? Dikenli yollarda yürümek zorunda kaldınız mı hiç? Belediye Başkanı’nın verdiği destekle işiniz kolaylaşmış sanki…
Zor yollardan geçtim tabii ama ben Avusturya’da dezavantajları bir şekilde avantaja çevirmeyi başardım. Belediye Başkanı ile tanışmak bir şanstı ve bana güzel bir kartvizit oldu belki ama daha sonrasında koleksiyonumun satışında zorlandığım zamanlar oldu. Ancak koleksiyonlarım orjinal bulunduğu beğenildiği için Ama daha sonraki yıllarda bu kartvizitle Avusturya Ticaret Odaları’ nın seçtiği ve Avusturya modasını temsilen Milano ve Paris’e gönderdiği altı modacıdan biri oldum. Onların içerisinde de en dikkat çeken isim oldum. Bu tabii uluslararası arenada bana 2-1 avantaj sağladı. 
 
Önümüzdeki günlerde bir organizasyon var mı?
18-19-20 Şubat’ta Paris’te gerçekleşecek dünyanın en önemli tekstil ve kumaş fuarı Premiere Vision’da 2014 yılının bütün kostümlerini ben tasarladım. Bu fuar moda trendlerinin yaratıldığı yerdir. Tekstil ve moda sektörünün dünyadaki olmazsa olmazı, birinci adresidir. Fuarın 250 bayan çalışanı, trend elçileri ‘Atıl Kutoğlu’ imzalı kıyafetler giyecekler. YÜNSA bizi kırmadı sponsor oldu ve benim tasarımlarım doğrultusunda özel kumaşlar dokudu. Sadece kıyafetle kalmayalım, bütünlüğü yakalamak için ayakkabı ve çantada da ‘Atıl Kutoğlu’ imzası olsun dedik ve İTKİB’e bağlı deri tanıtım grubunun desteğiyle bunu da projelendirdim. Türkiye’de üretilen ayakkabı ve çantalarla giyilecek bütün kıyafetlerin hepsini ben tasarladım tamamının üretimi Türkiye’de yapıldı. Bu Türk tekstili için çok büyük adım olacak. Çünkü 7-8 sene öncesine kadar bu fuar Türk firmalarını kabul bile etmiyordu. Sadece AB üyelerinin firmaları yer alıyordu. Bu açıdan baktığımızda gelinen nokta Türk tekstil sektörü için çok önemli bir başarı gerçekten...
 
Avusturya Cumhurbaşkanı’ndan onur nişanı da aldınız…
Evet, geçtiğimiz yıl... 
 
Kimlere veriliyor bu nişan?
Çok önemli bilim adamı ve sanatçılara veriliyor. Benden önce alanlar da orada dünyaca ünlü isimler.
 
İş hayatında çok başarılısınız tamam ama özel hayatınızı nasıl yaşarsınız?
Ben mesleğimle iç içe yaşarım. Basit ve sade bir yaşantım var. 
 
Çok sosyetik duruyorsunuz ama…
Halbuki çok mütevazı biriyim. Ulaşılmaz, lüks düşkünü biri değilimdir. Sadece yaptığım işi çok önemserim. İşimin doğası gereği sanat dünyası ve iş dünyasıyla yakın ilişkilerim oluyor tabii. Sosyete diye tabir edilen seçkin gruptan da çok dostum var ama ben basit şeylerle mutlu olan biriyim. 
 
Türkiye’de ‘sosyete’ve ‘mütevazı’ kelimelerini yan yana kullanabilir miyiz?
Türkiye’de cemiyet hayatında değişik gruplar var. Sade yaşayan insanlar da var ama belki Akdenizliliğin verdiği bir hararet belki de geç refaha erişen bir ülke olduğumuz için insanlarımız varlıklarını göstermeyi daha çok tercih ediyorlar sanki...
 
Avrupa ve Türk sosyetesi arasında fark var mı?
Her iki camianın da olumlu ve olumsuz tarafları var. Avrupa sosyetesinin kökleri daha eskiye dayandığı için biraz daha hazmetmiş, oturmuş aileler tabii çoğunlukta ama orada da gösteriş tutkunu tiplere rastlayabiliyorsunuz. Türkiye’de daha yeni ve genç bir cemiyet var, o yüzden biraz abartmayı seviyoruz açıkçası. Ama sevsinler ki bize de gelsinler. 
 
Bizim sosyeteden söz ederken biraz çekiniyorsunuz sanki. Siz söyleseniz de kimse üzerine alınmayacak, “Başkası için söylemiştir” diyecekler nasılsa…
Türk sosyetesindeki yaşam zevki ve giyinme tutkusu biz modacılar için iyi aslında. Viyana’daki müşterilerim bir aldığını on sene giyer ve gururla taşır. Şaka bir yana Viyana’da insanların entelektüel boyutu biraz ileride. Viyana için ‘Küçük Paris’ derler. Bir cumartesi Kaerntner Strasse’ya çıktığınızda en şık tayyörleri, kürkleri, en pahalı çantaları görürsünüz ama bizdeki gibi böyle abartılı durumu yok. Dediğim gibi bir giydiğini çok rahatlıkla aynı sezon üç dört kere giyebiliyorlar. 
 
Kompleks yok yani…
Belki kendilerine güvenden belki de diğer insanların reaksiyonlarından.
 
Bizde ‘El ne der’ vardır bir de…
Evet, biraz öyle düşünüyoruz. Avrupa’ya daha yakın olmamıza rağmen tüketim, eğlence ve gösteriş konusunda biraz daha Amerika’ya benziyoruz ama bence zamanla Avrupa daha ağır basacak. 
 
Kıyafet seçiminde nasıl farklar var? Avrupalı nasıl kıyafetler istiyor?
Avrupalı daha kapalı kıyafetler istiyor, biz de ise daha açık kıyafetler tercih ediliyor. 5 sene önce bu mağazayı açtığımda şaşırdım. Gece kıyafetlerim için “Aa ne kadar kapalı, önünü de açalım, yırtmacını da açalım” diyorlar. Avrupa’da Türkiye’yi merak edenlere anlatıyorum bunu, inanamıyorlar. Almanya’da röportaj verdiğimde “İstanbul’da mağaza açtım ve kıyafetlerimi kapalı buldular” diyorum.
 
 
 
Türk kadını daha çok güveniyor kendine.
Yani bu konularda güveniyor demek ki. Özgüveni fazla ve dekolteyi seviyor. Eşler de seviyor; eşinin, kız arkadaşının beğenilmesinden gurur duyuyor. Bu Akdenizlilikle ilgili olabilir. Çünkü Yunanistan, İtalya ve İspanya’da da bu böyle.
 
Sizin gardırobunuz nasıl? 
‘Sade ve rahat bir tarzı tercih ederim’. Şimdi erkek giyimi de yapıyorum ve iki senedir kendi koleksiyonumdan da giyiniyorum.
 
‘Çekici kadın’ tarifinizi merak ediyorum ?
En önemlisi tavırdır. Kıyafet ikinci planda gelir. Kapalı bir kıyafetle de çok seksi ve çarpıcı olabilirsiniz. Önemli olan nasıl taşıdığınız ve sunduğunuzdur. Kimi kadında bir bacak dekoltesi kimi kadında göğüs dekoltesi, kimi kadında ise sadece bir bakıştır. Bir mekâna kendinden emin bir rüzgârla adım attığında giyim ikinci planda kalır. Bir modacı olarak bunu söylemek acı belki ama bu böyle bence. İnsanın görüntüsüyle yaşam tarzının bağdaşması önemli, o zaman güçlü bir görünüm ortaya çıkar...
 
Dünyada bu kadar açlık, savaş ve acı     varken moda bu kadar önemli mi peki?
Bir zamanlar ben de böyle düşünüyordum aslında. Bu uzun yıllar benim en büyük sorunum oldu. Kariyerimde yarı yola gelene kadar iç huzursuzluğu yaşadım, ‘acaba fuzuli bir iş mi yapıyorum’ diye. Ta ki Ankara’da çok önemli ermiş yaşlı bir psikiyatrist profesör bayanla tanışıncaya kadar. Bana bir hikâye anlattı. Paris’te çok büyük bir kongreye katılmış. Versay Sarayı’nda bir yemek verilmiş ve Dünya Psikiyatri Kongresi’nin gala yemeğinde masanın yarısı modacılarla doluymuş. “Atıl biliyor musun, biz aslında aynı mesleği yapıyoruz” dedi. O günden sonra benim mesleğime bakışım değişti. Moda, kültür, sanat insanların ruh sağlığı için çok önemli. Toplumların modaya sanata kültüre de çok ihtiyacı var. O günden sonra düşünüyorum da insanlara küçük de olsa mutluluklar yaşatan, güzellikler sunan, kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan ve güvenlerinin artmasına sebep olan bir iş yapıyorum ben. Artı ülkemi de dünyada tanıtıyorum. İşin bir de ekonomik boyutu, tanıtım ve imaj boyutu var. Bu önemli bir sektör, mesela Fransa’nın milli gelirinin büyük bir bölümü lüks sektöründen modadan gelir..’ 
 
Açlık da var dünyada… Bu kadar büyük rakamların bir elbiseye  verilmesi ne kadar doğru olabilir ki?
Belli bir kesimden bahsediyoruz. Bu sektör birçok kişiye iş sağlıyor. Benim yanımda çalışan insanlar var. Moda kuruluşlarının, moda dergilerinin iş sağladığı insanlar var. Birbirine bağlı bir lokomotif gibi düşünün. 
 
Yıldızımız parlak mı? 
Bence parladı. Benim yurtdışında öğrencilik yıllarıma göre farklı bir Türkiye imajı var. Ülkemizin yurtdışındaki algısı olumluya döndü. Tanıtım konusunda devamlı çok aktif olmamız gerektiğine inanıyorum.
 
Seviyorlar mı Türkiye’yi?
Seviyorlar. Duydukları antipati sempatiye dönüştü. Ülkemize gelen turistler Türk insanını seviyorlar. Ayrıca benim gibi başarılı Türk isimlerinin de lokomotif görevi gördüğüne inanıyorum. Avusturya’da ilk tanınan Türk bendim ve tüm röportajlarımda Türk kimliğimi öne çıkartarak Türkiye’nin avukatlığını yaptım. Katıldığım televizyon programlarında da AB konusunda bir misyon üstlendim. Avusturya televizyonunun en ağır, en hararetli tartışmalarına sahne olan ‘Açık Konuşalım’ adlı programda Türkiye’yi savunan taraftaydım. Akılcı argümanlarla güzel şeyler söyledim ve çok da tebrik aldım. Bu misyonu da sürdürmek zorundayım. 
 
2014 yazında nasıl bir Atıl Kutoğlu göreceğiz?
Mutluluk saçan, seksapel sunan, daha açık, uçuş uçuş, süslü, flörtöz… Hafif bir Güney Amerika turu yaptıracağız. ‘Güney Amerika kültürlerinin modern sanatla buluşması’ diyebiliriz bu koleksiyona. Hanımların kendilerini hem çok güçlü hem de seksi hissedeceği kıyafetler geliyor. Renkler oranj, sorbe, pembe, bej, fıstık yeşili, morun tonları, bakır, yanık kahvelerden oluşuyor. Çok güzel bir koleksiyon geliyor. Hem dar hem bol siluetler var. Etek boyları genelde uzun.  Dizaltı midi boylar çoğunlukta ama miniler de var. Göğüs ve sırt dekolteleriçok kullanıldı. Benim tüm dünyada çok takdir gören, moda yazarları tarafından çok övülen kumaşlarım ön planda olacak. Hem Anadolu hem Güney Amerika kültürünü anımsatan emprime ipekler, püsküller var. Çarpıcı ve hoş bir sezon geliyor hanımlar için. 
 
Markanızı daha da genişletmeyi planlıyordunuz parfüm ve çocuk tasarımları üzerinde çalışmalarınız ne durumda?
İki sene önce erkek koleksiyonun ekledik.  Mobilya tasarımı yaptım. Vodafon VIP Red abonelerine özel iPhone ve iPad kılıfları tasarladım. Ve müşteri portföyüne hizmet götüren 150 çalışanının kıyafetlerini de hazırladık. Yeni projelere adım atıyoruz ama bazı şeyleri biraz yavaş yavaş gerçekleştirmek gerekiyor. Kozmetik sektörü ile bir flörtümüz olacak ama açıklamak için henüz erken. Çocuk modasına girme projeleri var. Ayrıca İstanbul Moda Haftası’nda yeni koleksiyonumuzu sergileyeceğiz. 
aksam.com
Türk kadını dekolteyi seviyor