Whatsapp Tekstil Kursları Destek Hattı
 
1. GiriŞ
Medikal tekstiller teknik tekstiller endüstrisinin giderek büyüyen önemli bir alanıdır. Belirli ihtiyaçları 
karşılamak için dizayn edilmiş tekstil materyal ve ürünleri; dayanıklılık, esneklik ve bazen de nem ve 
hava geçirgenliği gibi özelliklerin istendiği medikal ve cerrahi uygulamalarda kullanım potansiyeline 
sahiptir. Medikal tekstiller; vücut içine implante edilmeyen materyaller (yara örtüleri, bandajlar, yara 
bandı gibi), vücut dışında kullanılan cihazlar (yapay böbrek, karaciğer ve akciğer), vücut içine implante 
edilebilen materyaller (ameliyat iplikleri, yapay bağ doku, yapay eklem ve damar) ve sağlık 
bakım&hijyen ürünleri olmak üzere 4 kategoriye ayrılabilmektedir [1]. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 Yara örtüleri
110
Yara örtüleri, çeşitli medikal ve cerrahi uygulamalarda kullanılan vücut içine implante edilmeyen 
tekstillerdir. Geleneksel olarak, pamuklu gazlı bez iyi absorbans özelliği ve yumuşak tutumundan dolayı 
yara örtücü olarak kullanılmaktadır. Ne var ki; gazlı bez yara iyileşme sürecini hızlandıran nemli yara 
ortamının devamlılığını sağlayamamaktadır. Ayrıca; yapılan araştırmalarda gazlı bezin yara yüzeyinden 
nemin buharlaşmasına izin verdiği, yara yatağına yapıştığı dolayısıyla çıkartılma esnasında travmaya 
neden olduğu ve sık değiştirilmesi gerektiği gözlenmiştir [2]. Bu dezavantajları gidermek için yapılan 
araştırmalar sonucu modern yara örtüleri keşfedilmiştir. Modern yaklaşımda, nemli yara ortamının 
sağlanılması üzerine odaklanılmıştır. Ayrıca; modern yara örtülerinde kontaminasyonu ve yara yatağında 
travmayı önlemek ve örtü değiştirme sıklığının minimize edilmesi amaçlanmıştır [3]. 
2. YARALARIN DEĞERLENDĐRĐLMESĐ
Yara; mekanik, termal, elektriksel ve kimyasal zedelenmeler ya da tıbbi veya fizyolojik rahatsızlıkların 
altında yatan nedenler sonucu deri veya doku bütünlüğünün kaybolması olarak tanımlanabilir [4, 5]. 
Yaralar, açık ve kapalı olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılırlar. Açık yaralar; kesik yaralar, lasere ve ezik 
yaralar, batıcı yaralar, ısırık ve sokmalar ve yanıklardır. Kapalı yaralar ise; kontüzyon (ezilme), sıyrık, 
hematom (deri altında kan toplanması) ve burkulmadır. Açık yaralarda üsteki deri tabakasında hasar, yani 
doku kaybı meydana gelmekte iken, kapalı yaralarda derinin bütünlüğü bozulmamakta, darbe nedeniyle 
deri altındaki dokularda kanama meydana gelmektedir [6, 7]. 
Yaralar, fizyolojik durumlarına göre ise sembolik renk kodları altında 5 gruba ayrılabilmektedir. Bunlar: 
nekrotik (çürüyen yaralar) (siyah), kabuklu yaralar (sarı), granüle yaralar (kırmızı), epitelleşen yaralar 
(pembe) ve iltihaplı yaralardır (yeşil). Bu beş yara tipi fiziksel görünüşleri, oluşturduğu salgı miktarı ve 
mikrobik kontaminasyon seviyesi bakımından farklılıklar göstermektedir [4]. 
Nekrotik yaralarda yara örtülerinin uygulanmasındaki en önemli nedenlerden biri, ölü dokunun alttaki 
sağlıklı dokudan ayrılmasını kolaylaştırmak ve böylece yaranın iyileşmesini sağlamaktır. Nekrotik 
yaralarda, dokunun çıkardığı enzimlerle kendi kendini eritmesi (otoliz) engelllenmekte ve çürüyen 
dokunun ayrılması gecikebilmektedir. Nekrotik yaraların tedavisi için yara örtülerinin su kaybını 
önlemesi ve ölü dokuların su alımını kolaylaştırması gerekmektedir. Böylelikle; ölü dokunun sağlıklı 
dokudan ayrılması için hasarlı ya da enfekte olmuş dokular tamamen otoliz olabilmektedir. Nekrotik 
yaralarda, ideal olarak hidrojel ve/veya hidrokoloid yara örtüleri kullanılmaktadır. Çürüyen dokunun 
uzaklaştığı yanık, bacak ülseri, basınç ülseri gibi kabuklu yaralarda, yara yüzeyinde yapışkan sarı bir örtü 
gözlenmektedir. Bu örtü; ölü doku değil; fibrin, protein, seruma benzer salgılar, akyuvar ve bakterilerin 
bir karışımıdır. Bu tip yarayı tedavi etmek için ilk önce kabuk kısmı tamamen temizlenmeli veya 
uzaklaştırılmalıdır. Eğer, kabuk nemli ise, alginat yara örtüleri yara salgısını absorbe etmek için 
kullanılabilmektedir. Diğer yandan, kabuk kuru olduğunda ise hidrokoloid veya hidrojel yara örtüleri 
kullanılabilmektedir. Yara üzeri kollajen ve proteoglikandan meydana gelen granülasyon dokusu ile 
kaplandığında, normal yara iyileşme süreci nekrotik ve kabuklu fazdan granülasyon fazına geçmektedir. 
Bu tip yaralar bol miktarda damar içeriğinden dolayı kırmızı renktedir. Granüle yaralar büyüklük, şekil ve 
ürettikleri salgı miktarları bakımından önemli derecede farklılık göstermektedir. Bu nedenle; bütün bu
farklı durumlar için, tek tip bir yara örtüsü kullanımı uygun olmayacaktır. Şekil ve üretilen salgı miktarına 
bağlı olarak alginat, hidrokoloid ve hidrojel yara örtüleri kullanılabilmektedir. Yara iyileşme sürecinin 
son fazı, yara yüzeyinin epitelleşmesidir. Yüzeysel veya epitelleşen yaralar, birkaç istisna hariç daha az 
miktarda salgı üretmeye meyillidirler. Geleneksel olarak, bu yaralar parafin sargı beziyle ve pamuklu 
doku ile örtülmekte; fakat bazen de alginat ve hidrokoloidlerde kullanılabilmektedir. Bu evrede, doku
yumuşak ve hassastır. Bu nedenle; bu yara üzerine uygulanan örtüler, kullanım ve çıkartılma esnasında  Altay P., Başal G. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 
111
hassas doku yapısını tahriş etmemeli ve yaraya yapışmamalıdır. Yaraların epitelleşmesi için alginat, 
hidrokoloid, buhar-geçirgen filmler, silikonla kaplanmış filmler ve örme viskoz sargı bezi birinci 
derecede yara örtüsü olarak kullanılabilmektedir [4]. 
Đltihaplı yaralar, büyük miktarda yara salgısı üretmeye meyillidir ve hoş olmayan bir koku meydana 
getirmektedir. Bu nedenle; iltihaplı yaraların tedavisinde yara salgısı absorblanmakta, koku giderilmekte 
ve mikrobiyal kontaminasyon da kontrol altına alınmaktadır. Aktive edilmiş kömür içeren yara örtüleri 
kötü kokuyu absorblayabilmektedir. Klorhekzidin, gümüş bileşenleri veya iyot gibi antiseptik maddeleri 
içeren antibakteriyel özellikli yara örtüleri kullanılarak koku üreten bakteriler kontrol altına 
alınabilmektedir [4]. 
2.1 Yara Đyileşmesi 
Yara iyileşmesi travma ile başlayan ve yeni doku oluşumu ile sonuçlanan hücresel ve biyokimyasal 
olaylar sürecidir. Yara iyileşmesi yaralanmaya karşı oluşan doğal bir yenilenme ve tamir cevabıdır [8]. 
Đyileşme sürecinin sistematik bir akışı vardır ve klasik olarak 3 bölümde incelenebilir. Bunlar; 
inflamasyon, hücresel proliferasyon (çoğalma evresi) ve maturasyon evreleridir. Yara iyileşmesinin 
evreleri kemiriciler, tavşanlar, koyunlar ve diğer tüm memelilerde benzerdir [8, 9]. 
Đnflamasyon evresi, yaralanmadan hemen sonra başlar ve yaklaşık olarak 4 gün sürer. Bu fazın ilk amacı, 
hemostazis yani kanamanın duldurulmasıdır. Yaralanmadan sonra kan damarlarının bütünlüğü bozularak 
kanama meydana gelir. Kanamayı durdurmak için önce vazokonstrüksiyon (damarların kasılması ve 
daralması) olur. Bir süre sonra yara yatağına hücre göçünü başlatmak için vazodilatasyon başlar. Yara 
yatağından, bakterilerden ve açığa çıkan hücrelerden salınan kemotaktik ve büyüme faktörleri uyarısıyla 
damar duvarlarındaki boşluklardan kandaki inflamatuar hücreler yara yatağına göç etmeye başlar. Yara 
yatağında bir matriks (kafes) oluşturulduktan sonra fibroblastlar sahaya gelir ve kollagen sentezine 
başlarlar. Đnflamasyon evresinin ikinci amacı; bakterilerin, yabancı cisimlerin ve diğer enfekte edici 
maddelerin uzaklaştırılmasıdır. Bu proses parçalı çekirdekli lökosit olarak bilinen nötrofiller tarafından 
gerçekleştirilir [9, 10, 11]. 
Proliferasyon evresi (hücre çoğalması), inflamasyon fazının bitimine doğru başlamakta ve 3 hafta 
boyunca sürmektedir. Bu evrede, fibroblastların hakim olmasıyla yaradaki granülasyon dokusunun 
oluşumu, epitelizasyon ve yara kontraksiyonu gerçekleşmektedir. Anjiogenezis yani yara bölgesinde var 
olan endotel hücrelerden yeni kan damarları oluşur. Fibroblast tarafından üretilen kollajen ve proteoglikan 
zemin yapısı boyunca granülasyon dokusu meydana gelir. Granülasyon dokusu kırmızı renkli bir dokudur 
ve bağ dokusu ile bol damardan oluşur. Granülasyon dokusu, proliferasyon fazı esnasında yara yatağını 
doldurur. Granülasyon dokusundaki fibroblastlar, yapısal ve fonksiyonel olarak farklılaşarak kontraktil 
yeteneğine sahip miyofibroblast olarak isimlendirilen düz kas hücrelerine benzer bir yapı kazanırlar. 
Miyofibroblastların kontraksiyonu, yara kenarlarını yara merkezine doğru çekerek, yara alanının 
küçülmesini sağlar [9, 10, 11]. 
Epitelizasyon, yaralanmadan sonra epitel hücrelerinin ayrılmasını, göç etmesini, çoğalmasını, organize ve 
keratinize olmasını kapsayan bir süreçtir. Oluşan yeni epitel hücreler, mikroplara karşı bariyer özelliği 
sağlamakta ve sıvı kaybını önlemeye yardımcı olmaktadır. Bu nedenle; modern yara örtüsü ürünlerin 
çoğunun amacı, epitelizasyonu geliştirmek için nemli yara ortamı sağlamaktır. Epitelin tabakalaşması ile 
yüzeysel epitel yavaş yavaş keratinize olur ve sağlamlaşır [9, 10]. 
Maturasyon yara onarım sürecinin son ve en uzun evresidir. Maturasyon evresinde, fibroblastların sayıları 
azalır, kollajen üretimi dengeye ulaşır. Bu evre sürecinde, fazla miktarda hücresel ve damarlı yapıya sahip 
granülasyon dokusu, yavaş yavaş şekil ve yapı değiştirerek daha az hücre ve damara sahip skar dokusunaTeknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 Yara örtüleri
112
dönüşür. Bu süreçte kollajen formları diğer kollajen yapılar ve protein molekülleri arasında çapraz 
bağlarla sağlamlaşır ve skar dokusunun direncini artırır [8, 9, 10, 12]. 
2.2 Yara Đyileşmesini Etkileyen Faktörler 
2.2.1 Lokal Faktörler 
2.2.1.1 Kanlanma
Yeterince kan akımı olmayan bir yara iyi beslenemediğinden dolayı yaranın enfeksiyon kapma ve 
nekroza olma (doku ölümü) tehlikesi vardır. Yaşlı insanlarda lokal kan akımları azaldığından yara 
iyileşmesi gecikir. Cerrahi uygulama esnasında lokal damarlara zarar verilmemesi iyileşmeyi hızlandırır. 
Ayrıca; sigara kanlanmayı bozarak yara iyileşmesini geciktirir [11]. 
2.2.1.2 Enfeksiyon 
Yaraya bakteriler dışardan ya da kan yoluyla gelirler. Ameliyathane şartlarında bile her yara bir dereceye 
kadar kontaminedir yani mikroorganizmalarla temas etmiş durumdadır. Her kontamine yara enfekte 
olmaz. Bir gram dokuda 100 000 ’den fazla bakteri varsa yarada enfeksiyon ihtimali % 50’dir. 
Enfeksiyona direnci bozan lokal yara faktörleri; yabancı cisimler, ölü dokular, şiddetli travmatize dokular, 
aşırı gergin kapanma, radyasyon, hematom, ölü boşluk ve uygun olmayan sütür materyalleridir [11, 12]. 
Enfeksiyon yara iyileşmesinde ciddi gecikmelere neden olur. Bakteriler kollajenaz üreterek yara direncini 
azaltır. Enfekte yaralarda fibroblastik aktivite azalır [13]. 
2.2.1.3 Doku Tipi 
Deri, bağırsak, mesane, vajina gibi dokuların iyileşme potansiyeli çok yüksekken, sinir, fasya gibi dokular 
çok geç iyileşir [11]. 
2.2.1.4 Travma 
Yara yeri üzerine travma iyileşmeyi olumsuz etkiler. Bu nedenle yara yeri yeterli süre kapalı tutularak 
olası travmaların etkisi azaltılmalıdır [11]. 
2.2.1.5 Yabancı Cisim 
Yabancı cisimler dokuda reaksiyona yol açarak iyileşmeyi geciktiriler. Yabancı cisimler; küçük taş, cam 
parçaları, tahta parçaları, mikroskopik toprak parçalarıdır. Kontamine yaralardaki yabancı cisimlerin 
temizlenmesi infektif bakterilerin azalmasını sağlamaktadır [11, 12]. 
2.2.1.6 Radyasyon 
Radyasyona maruz kalındığında hücrelerin çoğalma ve sentez kabiliyeti bozulmakta; dolayısıyla iyileşme 
gecikmektedir [11]. Radyasyon, yara iyileşmesinin inflamasyon döneminde çok az değişikliğe yol açar. 
Proliferasyon fazında ise hem kapiller hem de fibroblastik hücre çoğalmasında azalma meydana gelir [6]. 
2.2.1.7 Uygunsuz Örtü ve Sargılar 
Uygun olmayan örtü ve sargıların kullanımı dolaşımı bozabilmekte veya epitelizasyonu 
kaldırabilmektedir. Bu da yara iyileşmesinin gecikmesine neden olur [12].  Altay P., Başal G. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 
113
2.2.2 Sistematik Faktörler 
2.2.2.1 Malnütrisyon (protein, karbonhidrat, metaller, vitaminler) 
Proteinler yara iyileşmesinde rol alırlar. Protein eksikliğinde inflamasyon fazı uzar ve fibroblazia bozulur. 
Fibroplazia; kollajen üreten fibroblastların yara kenarından köken alarak yaraya göç ederek prolifere 
olmaları, böylece kollajen üretilmesi ve kollajenin yara bölgesinde birikim süreci olarak tanımlanır [9]. 
Yara iyileşmesi için metionin, sistin, sistein ve arjinin gibi aminoasitler hayati önem taşırlar [12]. 
Karbonhidratlar ve yağlar hücrenin enerji kaynağıdır. Hücre sentezinde özellikle hücre membranı 
sentezinde yağların rolü büyüktür. Eksiklikleri yara iyileşmesini olumsuz etkiler. Sodyum, potasyum, 
kalsiyum, klor, fosfor, çinko ve magnezyumun eksikliği kollajen sentezinde bozukluklara sebep olur ve 
iyileşmeyi olumsuz etkiler [11, 12]. Çinko yetersizliğinde epitel hücreleri ve fibroblastlar göç edebilirler 
fakat çoğalamazlar. Sonuçta epitelizasyon oluşmaz ve kollajen üretimi yara kenarlarını bir arada tutacak 
yeterli düzeye ulaşamaz. Yüksek çinko konsantrasyonu yara iyileşmesi için zararlı olabilir [13]. 
 A, C, B, E, D gibi vitaminler de yara iyileşmesi için gereklidirler [11, 12]. Ancak; yüksek dozda vitamin 
E, yara iyileşmesi ve kollajen üretimini belirgin olarak yavaşlatır. Yüksek doz A vitamini, yangısal 
reaksiyonları artırır. Vitamin C, kollajen sentezi için gereklidir. Vitamin C yokluğunda kollajen 
moleküllerinin sentezi tamamlanamaz ve bu moleküller fibroblastlar tarafından salgılanamayabilirler 
[13]. 
2.2.2.2 Dolaşım Bozuklukları 
Kan dolaşımının iyi olmaması yara bölgesine yeterli kanın dolayısıyla yeterli oksijenin gitmesine engel 
olmaktadır. Anemilerde dokulara yeterli oksijen ulaşamadığından yara iyileşmesi gecikmektedir [12]. 
2.2.2.3 Hormonlar 
Yara iyileşmesinde tiroid, surrenal hipofiz ve pankreas hormonlarının etkili olduğu ileri sürülmektedir 
[12]. Kortikosteroidler, yara iyileşmesinin ilk aşaması olan inflamasyonda etkilidir. Kortikosteroidler, 
inflamatuvar hücre sayısını azaltırlar. Epitel ve kapiller proliferasyon yavaşlar, kontraksiyon ise inhibe 
olur [6]. 
2.2.2.4 Kronik Hastalıklar 
Diyabet, dolaşım hastalıkları, karaciğer ve böbrek yetmezliği [12], anemi gibi sistemik hastalıklar yara 
iyileşmesini geciktirir [11]. Diyabet, yara gerilim kuvvetinin ve hidroksiprolin düzeyinin azalmasından 
dolayı ile yara iyileşmesini olumsuz etkilemektedir. Bu sorun insülin tedavisi ile tamamen düzelir [6]. 
2.2.2.5 Đlaçlar 
Kortizon, antimetabolit gibi ilaçlar iyileşme üzerinde olumsuz etkiye sahiptirler [11]. 
3. YARA ÖRTÜLERĐ
Yara örtüleri, yaraları örtmek için kullanılan materyallerdir [4]. Yara iyileşmesi süreci, sadece ilaç 
tedavisine bağlı değil; aynı zamanda uygun yara örtülerinin kullanımına da bağlıdır. Bu materyallerin 
görevleri; enfeksiyona ve mikroorganizmalara karşı koruyucu özellik sağlamak, kan ve yara sıvısını 
absorblamak, yara iyileşmesini sağlamak ve bazı durumlarda yara üzerine ilaç tedavisi uygulamaktır. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 Yara örtüleri
114
Ayrıca; yara örtüleri kolaylıkla uygulanabilmeli, çıkartılma esnasında yeni oluşan dokuya zarar 
vermemeli, yara iyileşmesi için optimal nem ortam oluşturmalı ve daha az örtü değiştirme sıklığı 
gerektirmelidir [1, 2]. 
1960’lı yıllllarda Winter’in [14], domuz yaralarının kapatılması üzerine gerçekleştirdiği çalışma sonucu 
yara örtücülerde bir devrim yaşanmıştır. Yara üzerine kapatıcı örtülerin uygulanmasında, yara bölgesi 
nemli tutulduğu takdirde, yara yüzeyinde epitel hücre çoğalmasının kuru ortama göre daha hızlı 
gerçekleştiği gözlenmiştir. Đnsanlar üzerinde yapılan daha sonraki çalışmalarda, yara bölgesi nemli 
tutulduğunda yara iyileşmesinin daha hızlı meydana geldiğini doğrulamaktadır. Bu yapılan ilk çalışmalar, 
yara için nemli iyileşme ortamı sağlamak amacıyla dizayn edilmiş modern yara örtülerinin bilimsel ve 
tıbbi alt yapısını oluşturmaktadır. Yara ve yara örtüsü arasında bu nemli arayüzeyi oluşturmak amacıyla 
sözü geçen ”nemli-iyileştirici (moist healing)” yara örtüleri geliştirilmiştir. Modern yara örtülerinin 
geliştirilmesi üzerine yapılan çalışmaların çoğunda, nemli iyileştirme prensibi üzerine odaklanılmıştır. 
1980 ve 1990’lı yıllarda hidrokoloid, alginat, poliüretan köpükler ve hidrojel gibi birçok nemli-iyileştirici 
ürün geliştirilmiş ve Avrupa ve Kuzey Amerika’da sağlık bakım ürünleri pazarlarında piyasaya 
sürülmüştür [4]. 
Yara örtülerinin başlıca görevleri aşağıda özetlenmektedir [4, 15, 16]: 
1. Sıvı kontrolü: Yara örtüsü, bakteri penetrasyon riskini azaltmak ve bandajdan yara sıvısının 
sızmasını önlemek için yara salgısını absorblayabilmeli ve kuru yaraya gerekli nemi sağlayabilmelidir. 
Yaralı alanda epidermal tabakanın kendini hızla yenileyebilmesi için yaranın yeterince nemli olması 
gerekmektedir. Yeterli nem; yarada vaskülerizasyonu, makrofajların fagositik işlevini artırır. 
2. Koku giderilmesi: Yara çoğu zaman hoş olmayan zararlı bir koku üretir. Bu koku oluştuğunda, 
yara örtüsü bu kokuyu kontrol altına alabilmelidir.
3. Mikrobiyal kontrol: Đltihaplı yaralar için, bakterilerin uygun metotlarla kontrol altına alınması 
önem taşır. 
4. Fiziksel bariyer: Yara örtüsü, yara yüzeyinin atmosferden ayırarak bakteri bulaşmasını ve 
dokunun zarar görmesini engellemelidir. Ayrıca, yarayı travmalara karşı korumalıdır. 
5. Boşluk doldurucu: Derin oyuklu yaralarda, yaranın dolgu materyalleriyle açık tutulması 
önemlidir. Böylece; yara iyileşme süreci dokunun altından üstüne doğru gerçekleşebilmekte ve tüm yara 
boşluğun iyileşmeden yaranın gereksiz yere kapatılması önlenebilmektedir. 
6. Yaradaki yabancı cisimlerle, hasarlı ve enfekte olmuş dokuların tamamen temizlenmesi 
(debridman): Ölü çürümüş dokuların uzaklaştırılması, normal yara iyileşme sürecini kolaylaştırmaktadır. 
Yara örtüleri uygun nem, pH, sıcaklık ve diğer ideal olan koşulları sağlayarak yaradaki yabancı 
cisimlerle, hasarlı ve enfekte olmuş dokuların tamamen temizlenmesini/çıkarılmasını 
hızlandırabilmektedir.
7. Kanama etkisi: Ağır cerrahi yaralar ve travmatik yaralarda, kan kaybının önlenmesi için 
kanamanın mümkün olduğunca hızlı bir şekilde duldurulması önem taşır. Uygun yara örtüleri kan 
phtılaşmasına yardımcı olabilmektedir. 
8. Düşük yapışkanlık: Yara örtüsünün tamamının veya bir kısmının yara yüzeyine yapışması en 
önemli sorunlardan birisidir. Çoğunlukla yara örtüsünün yara yüzeyine yapışması, yara örtüsünün 
çıkarılması esnasında travmaya neden olmaktadır. Düşük-yapışkanlık özelliği gösteren yara örtüleri, yara 
örtüsünün yara yüzeyine yapışmasını azaltabilmekte veya ortadan kaldırabilmektedir. 
9. Yara izinin giderilmesi: Büyük yaralarda, yara izi oluşumu hastalar için estetik bakımından 
önemli bir sorundur. Yara izi oluşumunu azaltabilen veya önleyebilen yara örtüleri, hastaya büyük yarar 
sağlayabilmektedir. 
10. Metal iyon metabolizması: Demir, çinko, bakır, magnezyum, selenyum gibi birtakım metal 
iyonları hücresel aktivitede önemli rol oynamaktadır. Herhangi bir metal iyonunun eksikliği, yara 
iyileşmesini geciktirmektedir. Sistematik olarak bu metal iyonlarının alınımından başka, uygun yara 
örtüleri kullanılarak da bu sorun giderilebilmektedir.  Altay P., Başal G. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 
115
11. Yara iyileşmesinin hızlandırılması: Yara iyileşmesi, kompleks fizyolojik bir süreçtir. Yara 
örtüleri, çoğunlukla yara iyileşme sürecinin hızı üzerinde küçük bir rol oynamaktadır. Bununla birlikte; 
bir takım etkenlerle kombine edildiğinde uygun yara örtüsü kullanımı yara iyileşme sürecini 
hızlandırabilmektedir. 
Günümüzde modern yara örtülerinin sahip olması gereken özellikler tablo 1’de özetlenmektedir [17]. 
 Tablo 1 Yara örtüsünün özellikleri [17]. 
3.2 Yara Örtüsü Çeşitleri 
Winter’in [14], “yara iyileşmesinde nemin iyileştirici etkisi” üzerine gerçekleştirdiği çalışmaya kadar, 
geleneksel yara örtüleri çoğunlukla yarayı kuru ve sıcak tutmak, fiziksel olarak yara bölgesini dış
etkilerden korumak ve yara sıvısının absorblanmasını sağlamak amacıyla kullanılıyordu. Çeşitli 
absorblayıcı tamponlar da bu amaçlar için geliştirilmişti. Bu ürünlerden bazıları (dokuma ve örgü sargı 
bezleri ve nonwoven keçeler gibi) hala günümüzde yaygın olarak kullanılmaktadır. Geleneksel yara 
örtülerinin en büyük dezavantajlarından birisi, yara yüzeyine yapıştıklarından yara örtü değişimleri 
sırasında yeni oluşan dokulara zarar vermesidir. Genellikle viskon ve pamuk liflerinin kullanıldığı bu 
örtüler, yaraya yapışmakta ve çıkartılma esnasında hastada ciddi şekilde travmaya neden olmaktadır [18]. 
Daha sonraları geleneksel yara örtüleri geliştirilerek, düşük yapışma eğilimi gösteren ve kolay çıkartılma 
özelliğine sahip absorblayıcı materyaller üzerine araştırmalar yapılmıştır. Böylece; poliamid temas 
tabakası, polipropilenle kaplanmış viskon lifleri gibi materyaller kullanılarak yaraya yapışma eğilimi az 
olan, dolayısıyla kolay çıkartma özelliği gösteren ürünler geliştirilmiştir. Bu ürünlerin dış tabakaları 
poliamid veya viskon liflerinden meydana gelirken, iç kısımları selüloz dolgu maddesi veya pamuk lifleri 
gibi materyallerden oluşmaktadır. Bu ürünler, yüksek absorbsiyon kapasitesi ve kısmi hava geçirgenliğine 
sahiptir ve termal yalıtıcı olarak rol oynamaktadır. Çıkartılmaları nispeten kolaydır; fakat yara için nemli 
bir arayüzey oluşturamamaktadır [18]. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 Yara örtüleri
116
Geleneksel uygulama da kuru bir yara ortamına yönlendirilir. Halbuki; yaraların kuruması epitelizasyonu 
dolayısıyla yara iyileşmesini geciktirmektedir [3]. Ayrıca geleneksel yara örtüleri, bakteriyel 
kontaminasyona karşı koruyucu özellik göstermediğinden yara enfeksiyonlarına uygun bir ortam 
hazırlarlar. Gazlı bez liflerinin tiftiklenmesi sonucu, lifler yaranın içine işleyerek mikroorganizmalar için 
potansiyel bir geçiş yolu oluştururlar [16]. 
Modern yara örtülerinin gelişimi ”nemli iyileşme ortamı” kavramının keşfiyle başlamıştır. Birçok 
yüksek-teknolojili yara örtüleri, yara ve örtü arasındaki nem seviyesini kontrol edebilmekte ve böylece 
nemli; fakat ıslak olmayan bir yara ortamı oluşturmaktadır [4]. 
Modern yara örtüleri, genel olarak 5 ana grup altında sınıflandırılabilmektedir. Bu ürünler, genellikle 
çeşitli fizyolojik yaralar üzerine farklı iyileşme süreçlerinde (Tablo 2) tek başlarına veya birkaçının 
kombinasyonu halinde uygulanmaktadır. Bu yara örtüleri (Şekil 1) [15]: 
1. Alginat örtüleri 
2. Poliüretan filmler 
3. Hidrojeller örtüler 
4. Hidrokoloid örtüleri 
5. Köpüklerdir. 
Şekil 1 Modern yara örtüsü çeşitleri a) Kalsiyum alginat yara örtüsü [19], b) Transparan poliüretan film 
[20], c) Hidrojel yara örtüsü [21], d) Hidrokoloid yara örtüsü [22], e) Silikon bazlı köpük yara örtüsü [23], 
f) Poliüretan köpük yara örtüsü [24]  Altay P., Başal G. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 
117
 Tablo 2 Yara iyileşme evreleri ve bu evrelerde kullanılacak yara örtü tipleri [3]. 
3.2.1 Alginat Örtüler 
Alginat lifleri, eşsiz iyon değişim özelliğine sahiptir. Yara salgısı ile temas halinde, lifteki kalsiyum 
iyonları vücut sıvısındaki sodyum iyonlarıyla yer değiştirir. Bunun sonucunda, lifin bir bölümü sodyum 
alginat haline gelir. Sodyum alginat suda çözünebilme özelliğine sahiptir. Bu iyon değişimi, lifin 
şişmesini sağlar ve yara yüzeyinde oluştuğu yerde jel oluşumuna neden olur. Bu eşsiz özelliğinden dolayı 
alginat lifleri ”nemli iyileştirici” yara örtülerinin üretimi için ideal materyallerden birisi olarak 
görülmektedir. 1980 ve 1990’lardaki gelişmelerden sonra, günümüzde alginat liflerinin ve örtülerinin 
değişik tipleri mevcuttur. Farklı deniz yosunlarından elde edilen farklı özelliklere sahip alginat çeşitleri 
günümüzde kullanılmaktadır. Ayrıca çinko ve gümüş alginat gibi birçok alginat tuzu da sırasıyla çinko 
eksikliği yaşayan insanlarda ve antimikrobiyal özellik sağlamak amacıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca; 
çinko kanamayı dindirici özelliği artırmak amacıyla da alginat örtülere ilave edilebilmektedir [3, 4, 14]. 
Alginat liflerinin özellikleri çeşitli yöntemlerle modifiye edilebilmektedir. Örneğin alginat liflerini daha 
çok absorban (emici) hale getirmek için, kimyasal işlemle sodyum iyonları kalsiyum alginat liflerinin 
yapısına eklenebilmektedir. Bu işlemde, öncelikle kalsiyum alginat lifleri hidroklorik asitle yıkanmakta 
ve bunun sonucunda kalsiyum iyonlarının bir bölümü hidrojen iyonlarıyla yer değiştirmektedir. Daha 
sonra sodyum karbonat veya sodyum hidroksit ile işlem sayesinde sodyum iyonları hidrojen iyonlarının 
yerine geçmektedir. Alginat liflerinin sodyum içeriğinin değiştirilmesi ile lifin absorbans kapasitesi 
kolaylıkla ayarlanabilmektedir. Sodyum içeriğinin artışı ile lif yapısı içerisinde daha fazla su 
tutulabilmekte ve bunun sonucunda alginat yara örtüsü daha fazla yara salgısını absorblayabilmektedir.
Ayrıca; lif suyu absorbladığında ve şiştiğinde, örtüdeki lifler arasındaki boşluklar kapanmaktadır. 
Böylelikle; yara sıvısının yan taraflara yayılması engellenmekte ve yaranın etrafının ıslanıp yumuşaması 
önlenmektedir [4]. 
Alginat örtüler (Şekil 1-a), yapışkan değildir ve kullanımı kolaydır. Ayrıca; örtü değiştirme sıklığını 
düşürebilmektedir. Alginat örtüler, hidrofilik özellikte olduklarından, ağırlıklarının 20-30 katı kadar yara 
sıvısını absorblayabilmektedir. Bu prosesle başlangıçtaki kuru materyal, yara yüzeyinden kolayca 
uzaklaştırılabilen hidrofilik jel haline dönüşmektedir. Kalsiyum ve sodyum iyon değişimi ile meydana 
gelen hidrofilik alginat jeli, yara iyileşmesi için nemli yara ortamı sağlamaktadır. Yapılan araştırmalar Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 Yara örtüleri
118
göre, bu yara örtüleri epitelizasyonu ve granülasyon doku oluşumunu artırmaktadır. Bu eşsiz 
özelliklerinden ve yara örtülerinin kuru formda veya sulu formda kullanılabilmelerinden ötürü, alginat
örtüler yara bakımında geniş bir uygulama alanı bulmaktadır. Alginat örtüler; kısmı ve tam kalınlıkta 
yaralarda, oyuk yaralarda, orta ve şiddetli sızıntılı yaralarda, enfeksiyonlu yaralarda kullanılabilir, bazıları 
da az kanayan yaralarda uygundur. Kuru yaralarda ise kurumayı önlemek için tamponlu ikinci bir örtü 
gerektirir [3, 4, 25]. 
Yapılan araştırmalarda, bu yara örtülerinin pıhtılaşmaya katkısı olduğu gözlenmiştir. Örtü tarafından 
serbest bırakılan kalsiyum iyonları, pıhtılaşmayı sağlayan protrombin maddesinin aktivasyonuna yardımcı 
olmaktadır. Kalsiyum ve lifli matrisin varlığı, kanın pıhtılaşmasında etkili olan materyalleri 
desteklemektedir. Bazı alginat içeren örtüler, kronik yaralarda makrofajları (dokularda bulunan 
patojenlerin, ölü dokuların ve hücresel kalıntıların yutulmasından sorumlu hücreler) aktifleştirme 
potansiyeline sahiptir. Ayrıca; granülasyon dokunun oluşumunu destekleyen sinyallerin oluşumunu da 
sağlayabilmektedir. Bazı alginatlar, mast hücrelerinin (bağışılık sisteminde etkili hücreler) aktive 
olmasını sağlayarak histamin ve 5 HT’nin salınımına neden olmakta ve yara iyileşme sürecini 
başlatabilmektedir. Bu özelliklerinden dolayı, kalsiyum alginat örtüler bioaktif olarak 
düşünülebilmektedir. Bu yara örtüleri, antibakteriyel özelliğe sahip olmamasına rağmen; bakteriler pasif 
olarak jel içerisinde hapsolabilmekte ve örtü değişimi ile uzaklaştırılabilmektedir [25]. 
3.2. 2 Poliüretan Filmler 
Yara-bakım materyallerinde yarı-geçirgen filmler (transparan filmler) (Şekil 1-b), havayla taşınan 
bakterilerin yaraya bulaşmasını önlemesine karşın yara ve ortam arasındaki gaz değişimine izin 
vermektedir. Filmlerin yarı-geçirgen yapısı, yüksek oranda nem buharının film boyunca iletilmesine izin 
vermekte; fakat yara salgısının absorbsiyonunu engellemektedir. Çünkü; bu filmler, gaz ve nem 
değişimine izin vermekte; fakat su ve mikroorganizmalara karşı bariyer özelliği göstermektedir Bu 
nedenle; yarı-geçirgen filmler daha çok kuru yaralarda kullanılmalıdır. Böylece; daha nemli bir yara 
ortamı oluşabilmekte ve yaranın kuruması önlenebilmektedir. Bu filmler; nispeten kullanışlıdır ve 
kullanım esnasında herhangi bir rahatsızlık yaratmaz. Saydam olduklarından yara bölgesi doğrudan 
gözlenebilmektedir [4, 10]. 
Modern yarı-geçirgen film örtüleri, genellikle poliüretanın çeşitli karışımlarından elde edilmektedir. 
Polimer ve film yapısı modifiye edilerek, film boyunca iletilen nem buharı oranı ayarlanabilmektedir. En 
son geliştirilen yüksek teknolojili filmler vasıtasıyla 3000 g/m2
/24 saat veya daha yüksek oranda nem 
buharı iletimi sağlanabilmektedir. Yarı-geçirgen film örtüler; cerrahi yaralarda, yüzeysel kısmı yanıkların 
ve bası yarasının (yatak yarası) tedavisinde ve damar içi kateter (damar içine girip besin vermek ya da 
film çekmek için kullanılan ince uzun boru) bölgesinde [10] kullanılabilmektedir. Transparan film örtüler, 
nekrotik yaraların otolizine yardımcı olmaktadır [10]. Bu yara örtüleri hafif ve esnektir; ayrıca yara
yüzeyine iyi bir şekilde sarıldığından ve yara yüzeyi ile iyi uyumluluk gösterdiğinden sürtünmeye karşı 
deri hasarını önlemek için de idealdir [4, 10]. Bu örtüler; hidrojel, hidrokoloid ve alginatlarla birlikte 
geniş bir kullanım alanı bulmaktadır [4]. 
3.2.3 Hidrojel Örtüler 
Hidrojeller, % 90-95 su içeren hidrofilik polimerlerin üç boyutlu ağıdır. Hidrojeller; polimerle çapraz bağ
yapmış jelatin, polisakkarit, polivinilalkol veya polietilenoksit gibi materyallerden meydana gelmektedir. 
Bu yara örtüleri, yüksek absorbsiyon kapasitesine sahiptir ve yara yüzeyine yapışmaz. Ayrıca; ağrı 
dindirici özelliğe sahiptir ve yaranın ısısını düşürerek serinletici bir etki yaratır. Hidrojeller, protein ve 
hücre gibi biyolojik bileşenleri zayıf absorbe etme eğilimi gösterirler [25]. Bundan dolayı; bakterilere 
karşı zayıf bariyer özelliğine sahiptir ve koruma amaçlı ikinci bir örtü gerektirir [15].  Altay P., Başal G. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 
119
Hidrojel örtüler (Şekil 1-c), yaprak veya jel (amorf) formda bulunabilir. Günümüzde kullanılan yaprak 
formundaki hidrojeller, ideal yara örtüsü özelliklerinin çoğuna sahiptir. Ancak; yaprak formu hassas 
derinin zayıflamasına neden olabilir [3]. Hidrojel örtüler, kuru yara yüzeyine uygulandıklarında, yarayı 
nemlendirerek yaranın iyileşmesi için nemli yara ortamı yaratmaktadır. Jellerin kapalı bir yapı olarak 
düşünülmesine rağmen, bu örtüler bir miktar yara sıvısını polimer matris içerisine absorblayabilmektedir. 
Ayrıca; yarı geçirgen membranlarla kıyaslanabilir su buharı geçirgenliğine sahiptir. Bu örtüler, kolaylıkla 
yara yatak bölgesinden ayrılabilmektedir. Çünkü; örtü ve yara arasındaki nemli ara yüzey, örtünün yaraya 
yapışmasını önlemektedir. Ayrıca; hidrojel örtülerle, yara yüzeyine yüzeysel olarak ilaç uygulanabilmekte 
ve jelin çapraz bağlanma derecesi kontrol edilerek ilacın yara bölgesine difüzyonu sağlanabilmektedir [4, 
25]. 
Amorf hidrojeller; çapraz bağlı karboksimetil selüloz, modifiye nişaşta, alginat, pektin gibi suda 
çözünebilir bir takım polimerlerden elde edilebilmektedir. Üç boyutlu yapı gösteren yaprak hidrojellerden 
farklı olarak, bu jeller kalın vizkoz (yapışkan) sıvılardır. Yara salgısını absorbladıklarında, bütün kohezif 
(yapışkan) özelliklerini kaybedene kadar şişerler. Amorf hidrojeller, çürük dokuların nem içeriğini ve 
kollajenaz üretimini artırarak hasarlı ve enfekte olmuş dokuların otoliz olmasını kolaylaştırırlar [4]. 
3.2.3 Hidrokoloid Örtüler 
Hidrokoloid yara örtüleri (Şekil 1-d), genellikle elastik adezif matris içerisinde çözülmüş hidrofil polimer 
taneciklerinden meydana gelmektedir. Hidrofil tanecikler; sodyum karboksimetil selüloz, pektin, jelatin 
ve sodyum alginat gibi hidrofil polimerlerdir. Adezif matris ise genellikle poliisobütilendir. Hidrofil 
polimer tanecikleri, adezif matriks içerisinde homojen olarak çözünmüş halde bulunmaktadır. Nihai örtü 
genellikle polimerik membran veya film tabakası üzerine kaplanmış hidrokoloid matristen meydana 
gelmektedir. Yara sıvısı ile temas halinde hidrofil tanecikler, yara sıvısını absorbe edip jel formuna
dönüşmekte ve örtü 7 gün boyunca yara üzerinde kalabilmektedir. Adezif matris ise; örtünün yara 
yüzeyine tutunmasını sağlar. Hidrokoloid matriks boyunca nem iletimi oldukça yavaş olduğundan, yara 
üzeri yara iyileşmesini destekleyen nem iletici tabaka ile kaplanır [4, 15]. 
Hidrokoloid örtüler, hem ıslak hem de kuru dokulara yapışma eğilimi gösterir. Bu ürünlerin her çeşidinin 
farklı absorpsiyon kapasiteleri vardır. Oldukça fazla miktarda yara sıvısını absorbe edebilmesinden 
dolayı, hidroaktif örtüler olarak da adlandırılmaktadır. Hidrokoloidler, nemli yara yüzeyinde sarı renkli 
sıvı oluşturarak çözünmektedir. Hidrokoloidler, aynı zamanda epitelizasyon hızını ve kollajen üretimini 
artırmaktadır. Bu örtülerin kullanımı kolaydır; çünkü yaraya doğrudan yapıştığından ikinci bir örtü 
kullanımı gerektirmemektedir. Ağrıyı dindirir ve dış kontaminantları geçirmez. Dış kaynaklı 
mikroorganizmaları ve yabancı maddeleri yara yatağının dışında tutar. Geleneksel örtülerden daha az örtü 
değişimi gerektirir. Kısmı veya tam yaralarda, hafif-orta sızdıran yaralarda kullanımı uygundur. Ayrıca bu 
örtülerin, anjiyogenezi (damar oluşumu) uyardığı ve yara iyileşme oranını artırdığı gözlenmiştir 
Enfeksiyonlu yaralar için tavsiye edilmez. Eğer uygun aralıklarla değiştirilmezse deriyi zayıflatabilir. 
Yapışkan çıkarma esnasında hassas deriye zarar verebilir. [3, 15, 25]. 
3.2.5 Köpükler 
Köpükler, hem esnek hem de yüksek absorbsiyon kapasitesine sahip gözenekli materyallerdir. Köpükler, 
poliüretan ve silikon bazlı olabilirler. Silikon bazlı köpük yara örtüleri (Şekil 1-e) tıbbi amaçlı kullanılan 
vizkoz polidimetilsiloksan ve kalaylı oktanat katalizöründen elde edilir. Ayrı ayrı bulunan bu iki bileşen 
uygulamadan önce birbiriyle karıştırılmakta ve yara içine dökülmektedir. Bu karışım oda sıcaklığında 
sertleşmekte ve derin yaralarda, bandaj veya ikincil bir örtü gerekmeksizin, yara içine döküldüğü formda 
kalabilmektedir [18]. 
Poliüretan köpük örtüler (Şekil 1-f) yumuşak, gözenekli materyallerdir ve nispeten yüksek dayanım ve 
esnekliğe sahiptir. Bu örtüler, yarayla temas eden birincil örtü veya ikincil örtü olarak Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 Yara örtüleri
120
kullanılabilmektedir. Poliüretan, hidrofobik veya hidrofilik monomerlerden elde edilebilmekte ve sonuçta 
farklı gözeneklilik ve sıvı tutma kapasitesine sahip köpükler üretilmektedir. Islak yara yüzeyine 
yerleştirildiği zaman, kılcal etki sayesinde yara sıvısı köpük içerisine absorbe edilmekte ve örtünün diğer 
tarafına transfer edilmektedir. Nispeten kuru yara yüzeyine yerleştirildiğinde ise, poliüretan takviye 
tabakası nem buhar kaybını azalmakta ve yara yüzeyinin kurumasını önlemektedir [18]. 
Köpük örtüler, yara sıvısının sızmasını önlemek ve bakterilerin penetrasyonunu engellemek için 
hidrofobik tabandan meydana gelen hidrofil köpüklerdir. Maksimal emme gücüne sahiptirler ve optimal 
derecede yara salgısını absorbe ederler. Ayrıca bunu buhar geçirgenliği ile dengelerler. Bu örtüler, gaz 
geçişine izin verirler ve yapışmazlar. Dışardan sıvı geçirmezler [16, 26]. 
Köpük örtüler, uygulama rahatlığı sağlayan adezif yüzey özelliği gösterirler ve kolay çıkarılırlar. Termal 
izolasyon sağlar ve nemi korurlar. Yara oyuğu içine konulduklarında tam uyum sağlarlar ve zamanla 
şişerek genişlerler. Oyuk içinde şişen köpük yara duvarlarına hafif bir basınç yaparak yara çevresindeki 
ödemi azaltır ve granülasyon dokusunun oluşumunu hızlandırır. Temizlenmesi hızlıdır. Ancak; bakteriyel 
kontaminasyonu sınırlıdır. Nekrotik yaralarda ve orta derecede sızdıran tam yaralarda kullanılırlar. Kuru 
ve kabuklu yaralar için kullanımı uygun değildir. Örtüyü sağlamlaştırmak için ekstra ürüne gerek duyulur 
[3, 15, 16, 26]. 
4. SONUÇ 
Yara örtüleri medical tekstillerin büyüyen önemli bir alanıdır. Özellikle son yıllarda çok sayıda 
fonksiyonel yara örtüsü geliştirilmiştir. Bu ürünlerin amacı yara iyileşme sürecini hızlandırmak ve 
hastalara bu süreçte maksimum konforu sağlamaktır. Şu anda mevcut olan yara örtülerinin daha da 
iyileştirilmesi için çokdisiplinli çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Bu tür çalışmaların sonuçları küresel 
rekabet yüzünden zayıflayan Türk tekstil endüstrisi içinde yeni umutlar vadetmektedir. 
5. KAYNAKLAR 
1. Rigby A.J., Anand S.C, Horrocks A.R., “Textile Materials for Medical and Healthcare 
Applications”, Text. Insl., 88 Part 3 © Textile Institute, sf: 83-93, 1997. 
2. Rajendran S., Anand S.C., “Developments In Medical Textiles”, Textile Progress, 32:4, sf: 1- 42, 
2002. 
3. http://www.hekimsanasya.com/yara_tedavisi_prensipleri-2.html, 2010 Mart. 
4. Langenhove L. V., ”Smart Textiles For Medicine and Healtcare: Materials, Systems and 
Applications”, sf: 27-47, 2007. 
5. Aygün G., ”Yara Enfeksiyonları ve Tanılama”, Đ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Sürekli Tıp Eğitimi 
Etkinlikleri Yara Bakımı ve Tedavisi Sempozyum Dizisi No:67 s.145-157, 2008. 
6. Yalçın H., Özkalp B., “Vücut Hijyeniğinin Önemi ve Yara bakımında Yeni Gelişmeler”, 4. Ulusal 
Sterilizasyon Dezenfeksiyon Kongresi , sf: 287-308, 2005.
7. http://www.acilveilkyardim.com/ilkyardim/yaralanma.htm, 2010 Mart. 
8. Ersöz N., Özerhan Đ.H., Zor F., “Birinci Basamakta Yara Bakımı”, TSK Koruyucu Hekimlik 
Bülteni, 7 (0), 2008. 
9. Karasu A., Bakır B., “Yara ve Yara Đyileşmesi”, Veteriner Cerrahi Dergisi 14 (1), sf: 36-43, 2008. 
10. Hanna J. R., Giacopelli J.A., “A Review of Wound Healing and Wound Dressing Products”, The 
Journal of Foot and Ankle Surgery 36(1), pp:2-14, 1997.  Altay P., Başal G. Teknolojik Araştırmalar: TTED 2010 (1) 109-121 
121
11. http://www.mumcu.com/html/article.php?sid=332, 2010 Mart. 
12. Şenol M., “Yara Đyileşmesi”, T Klin J Dermatol 5, sf: 49-53, 1995. 
13. http://forum.veterinerhekimiz.com/archive/index.php/thread-20559.html, 2010 Mart 
14. Winter G.D., ”Nature”, vol:193, pp:293-294, 1962. 
15. Menaker G.M., “Wound Dressings at the Turn of the Millennium”, Curr Probl Dermatol, 
March/April, pp: 86-89, 2001. 
16. http://ataturksanatoryumu.gov.tr/pdf/basinc_ulseri.pdf, 2010 Mart. 
17. London, A.P., Tonelli, A.E., Hudson, S.M., Gupta., B.S., “Textile Composite Wound Dressing” 
14th Southern Louisiana Biomedical Engineer